Bir Sanat Tarihçisi olarak sanatın tarihinden bahsetmeden önce sanatın ne olduğu ile ilgili bir şeyler söylemeyi uygun buldum. Takdiri ise siz değerli okuyuculara bırakıyorum. Umarım ki sizlere karşı mahcup olmam.

Her ne kadar Sanat Tarihi, Sanat Eleştirmenliği veya Sanat Felsefesi ayrı olgularla ilgilense de bir sanatın algılanabilmesi için Sanat Felsefesinin ve estetik kavramının bilinmesi gerektiği kanaatindeyim. Sanat ve estetik kavramları Antik Yunan'dan günümüz modern toplumuna kadar tartışılmaya devam etmiş kavramlardır. Sanat Arapça yapmak, üretmek, meydana getirmek demektir. Doğada hazır bulduğumuz nesnelere karşıt olarak insan tarafından yapılan nesnelerdir. Estetik ise nesneleri seyrettiğimizde ortaya çıkan kavramların analizi ve problemlerin çözümü ile ilgili olan felsefe disiplinidir ve Yunanca Aisthanestai kelimesinden türer. Bu kelime duymak, duyumlamak veya algılamak gibi anlamlara gelir. Ancak tanımlanması oldukça güç olan bu kavramları birçok filozof, eleştirmen, sanatçı veya bilim insanı asırlar boyu tartıştılar.

Ben bu yazımda sizlere kısaca Antik Çağ Filozoflarının sanat anlayışından bahsetmek istiyorum.

Şimdi biraz bu filozoflara göz atalım ne dersiniz?

Sanat Antik Yunan'da güzellik ülküsünün ifadesi olarak tanımlanmış, Rönesans'ta bu kavram baş köşeye oturtulmuştur. Genellikle güzel kavramının tartışılması Platon'dan başlatılsa da güzel kavramını ilk tartışan geometri derslerinden de ismini sıkça duyduğumuz Pisagor yani Pythagoras'tır. Pythagoras güzel kavramını evrenin bütünlüğü anlayışı içersin de değerlendirir ve güzelin uyum olduğundan bahseder. Filozof bu anlayışıyla ondan sonra gelen Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi isimlerinde öncüsü konumundadır. Platon ve Aristoteles sanatı bir kopya, taklit veya temsil olarak görürler ve sanatın doğaya uygun olması gerektiğini savunurlar. Buradaki kilit kavram Platon'un sanat için kullandığı mimesis yani taklit kavramıdır. Platon sanatı kendi felsefi anlayışının içine yerleştirir ve taklidin taklidi olarak değerlendirir. Yani duyusal nesneler ideaların taklidiyken sanat eseri ise bu nesnelerin taklit edilmesidir. Aristoteles'te bu görüştedir. O insanın taklitten hoşlanmasının sebebini sanat eserinin bilgi verici niteliğine bağlar. Ancak Aristo'nun farklı yanı hayali karakterlerin de gerçeği kadar ilgi uyandırabileceğini düşünmesidir. Bu bağlamda Antik Çağ Düşünürleri için doğaya uygunluk sanatın gayesidir diyebiliriz. Bunun yanında Platon ve Aristoteles sanatı ahlakın hizmetinde görmüşler sanatçıyı insanlara yanlış bilgilerde verebilen, saygın olmayan bir şahsiyet olarak tanımlamışlardır.

Aristoteles ve Platon gibi Antik Çağ Düşünürleri estetiği ve sanatı ayrı bir ilgi alanı olarak görmek yerine kendi ahlak felsefelerinin içinde konumlandırmış ve sanatın kendine özgü işlevini pek fazla önemsememiş olsalar da bu düşünce zaman içinde değişime uğramış, tarihsel koşullarında etkisiyle sanat ve estetik kavramlarının içeriği değişmeye başlamıştır. Daha sonraki yazımlarımda Neoplatonculuk, Orta Çağ ve Modern Çağ filozoflarında bu kavramın nasıl dönüştüğünden bahsetmek istiyorum. Umarım siz değerli okuyuculara köşe yazarlığımın bu ilk yazısında faydalı olabilmişimdir.