Geçen hafta yazımda İslam'da figüratif tasvir yasağının olmadığını dini açıdan temellendirmeye çalıştım ve İslam medeniyetlerinin birçoğunda tasvirlerin bulunduğundan bahsettim. Bu hafta ise bu konuyu detaylandırarak, bazılarından örnekler vermeye çalışacağım.

Ama öncelikle tek bir İslam sanatından bahsedilebilir mi? Bunu konuşalım.

Öncelikle burada tek bir İslam sanatından bahsedemeyeceğimizi belirtmekte yarar görüyorum. Çünkü her ne kadar toplumlar Müslüman olmuşlarsa da eserlerinde farklı unsurları ve kültürleri her zaman barındırırlar. Müslüman toplumlarda önceki inançlar, coğrafya, tarihsel koşullar, toplumların birbirleriyle ilişkileri ve daha birçok etken sanatın gelişiminde etkili olmuştur. Bu sebeple her ne kadar ortak özellikler barındırsa da tek bir İslam sanatından bahsetmek pek mümkün değildir. Örneğin New York Metropolitan Müzesi 2011'den bu yana İslam coğrafyası içindeki her bölgenin sanatını kendi adıyla göstermeye karar verdi. Çünkü barındırdığı eserler birçok benzerliğin yanında bir o kadarda farklılık içermekteydi.

Şimdi farklı coğrafyalarda ve tarihlerde kurulmuş bu medeniyetlerin sanat anlayışlarından kısa örnekler verelim.

Emeviler döneminde başkent Medine'den Şam'a taşınır. Yeni bir dinin ve iktidarın ihtişamını göstermek amacıyla eskileri gölgede bırakacak yapılar inşa edilir ve bu yapılar figüratif resimler, minyatürler ve çok çeşitli av sahneleri ile süslenmiştir. Bunlara örnek olarak Hirbet el-Mefcer, Hayr- el Garbi Kasrı, Kuseyr Amra Sarayı verilebilir. Günümüze bütün bir halde ulaşmayan Kuseyr Amra Sarayının, fresklerinde Halife ve onun boyun eğdirdiği birçok devletin hükümdarı yer alıyordu. Bunun yanında Nü kadın resimleri ve daha birçok tanımlanmamış fresk yer almaktaydı. Bu sebeple Helen ve Hristiyan kültürünü bir arada barındıran bu coğrafyanın İslam kültürü üzerinde önemli etkileri vardır diyebiliriz.

Örnek vermek istediğim bir diğer devlet ise İslam içinde İsmailliye ekolünden geldiği için heretik kabul edilen Fatımi Devletidir. Bu devlet Kuzey Afrika'da boy gösterir. Sonrasında Mısır'ı ele geçirirler ve 1171 yılında Eyyübiler tarafından yıkılıncaya kadar burada hüküm sürerler. Kendilerini Halife ilan eden Fatımi Hükümdarları, Abbasiler ile rekabet edebilmek amacıyla birçok konuda olduğu gibi sanatta da atılımlar yapar, hatta cilalı seramik ve kumaş işinde oldukça ün kazanarak sanatta bir ekol oluştururlar. Fatımi dönemine ait olduğu düşünülen birçok obje figüratif olup bu dönemde hayvan ve insan figürlü seramikler, küçük bronz heykeller ve hayvan motifi taşıyan günlük kullanım eşyalarının çokça yapıldığı bilinmektedir.

Resimli elyazmalarının ortaya çıkmasında ise kağıt kullanımının artması oldukça etkilidir. İslam medeniyetinde 8.yüzyılda yalnızca devlet işlerinde kullanılan kağıdın 9 ve 10. Yüzyıllarda kullanımı artar. 12 ve 13.yüzyıla gelindiğinde ise resimli elyazmalarında sıklıkla kullanılmaya başlandığı görülür. El yazmalarının resimlendirilmesi ilk olarak bilimsel eserlerde ortaya çıkmış daha sonra etik konularını içeren fabllar bunu takip etmişlerdir. Resimli el yazması olarak karşımıza çıkan ilk eser Adurrrahman es-Sufi'nin Sabit Yıldızların Tasviri adlı kitabıdır. Burada takım yıldızların insanlaştırılarak tasvir edildiğini görürüz. Yani kağıt kullanımındaki artış, bilimsel ve etik konulu eserlerin resimlenmesi ile yavaş yavaş minyatür sanatının ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Bu önce İran'da popülerleşerek zamanla Osmanlı Devleti'nde zirveye taşınır. Tabi minyatür sanatının ortaya çıkışında farklı medeniyetlerle ilişkilerin artması da oldukça önemli olmuştur.

Osmanlı'ya geldiğimizde figüratif tasvirlerde çok daha uç örneklerle karşılaşırız. Bunların en önde gelenleri hükümdar portreleridir. Tabi burada sadece batılılaşma döneminden bahsetmiyorum. Örneğin Fatih Sultan Mehmet, birçok minyatürlü el yazması yaptırmanın yanında, Gentile Bellini gibi önemli bir sanatçıya kendi portresini yaptırır ve kendinin bir dünya imparatoru olduğunu tüm Avrupa'ya göstermek ister. Bunun yanında daha birçok önemli sanatçıyı İstanbul'a davet ederek madalyonlar yaptırdığı bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Constanzo da Ferrara'nın yaptığı, ön yüzünde padişahın profilden büst portresinin, arka yüzünde ise atlı bir tasvirinin yer aldığı madalyondur.

Gördüğümüz gibi İslam Tarihi boyunca nerdeyse tüm medeniyetlerde figüratif tasvirler görülmektedir. Bazı istisnalar olsa da geçen yazımda bahsettiğim gibi bunun tarihsel nitelikli olduğunu görüyoruz. Bu genellikle ya belli ön yargılardan ya da o dönemin tarihsel koşullarından kaynaklanmaktadır diyerek yazıma son veriyorum. Bana değerli zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ederim.