Küçük Balık MEMO

Dünyası maviden ibaretti. Bir de gövdesini her daim saran sıcak ve yumuşak salınımdan. İnce pulları ve narin yüzgeçleri, bir tek deniz suyunun dokunuşuna aşinaydı. Binlerce çocuk hemcinsiyle, ait olduğu büyük balık bulutunun tam merkezinde sürükler ve sürüklenirdi.

Büyük bir gölge düştüğünde üzerlerine - nasıl oluyorsa o - mükemmel bir uyum içinde hızla dağılırken, bir iki saniye içinde başka bir bölgede aynı hızla toplanırlardı. Sanki hücrelerinde bilinmez bir mıknatıs atomu taşıyorlardı. Bazen de bir midyenin iştah açıcı salyası sürüyü kendine çeker, ön saftakiler büyük parçaları kapıp teğet geçerken, arkadan gelenlere kalanı silip süpürmek düşerdi.

Bir gün yine böyle bir yemek şöleninin içinden geçerlerken, ani ve korkunç bir sancı ile başından kuyruk ucuna kadar sarsıldı. İçinin çekildiğini, mavinin bulandığını hissetti. Deniz suyu soğumaya mı başlamıştı? Bir an ağrı durdu, etrafına bakındı. Evi ve yuvası iki yüzgeç kadar yakınındaydı. Doğaüstü bir gayretle, kuyruğunu hafiften çırptı. Ama bu sefer daha da şiddetli bir acı saplandı gözlerinden ve ağzından tüm gövdesine. Sürü görünmez olmuştu, ağrısı dayanılmaz.

Büyük beyaz bir ışığın içinde buldu kendini birden. Gümüş pullu gövdesi bir mengenenin içinde titriyordu. Ağzı açıldı zorla, gözüne ve nerdeyse beynine kadar dayanan bir şey çıkardılar oradan. Kendinden geçmişti ki, tuzlu suyun ani temasıyla, bu mendebur kabustan uyanmış gibi hissetti. Ama hayır, burası orası değildi. Bir şeylere değiyordu karnı, sırtı, yüzgeçleri. Bildik, tanıdık, yaşamının o tatlı titreşimleri yoktu yanında. Ağlamayı bilse ağlardı kesin.

-Baba, bu çok küçük! Bırakalım mı bunu?

-At gitsin!

-MEMO olsun mu adı?

-Olsun bakalım. Motor çalıştı dikkat et! Küpeşteye yaslanma!

Yine yakıcı bir ışık, ama mengene yok bu sefer. Kendi bilmiyordu lakin sona ermek üzereydi çilesi. Küçük çocuğun taze avuçlarından su gibi kaydı aşağıya.

-Güle güle MEMO!

Özlediği serinlik sardı bedenini. Kurtulan tek gözü ve ince bıyıklarıyla, çevik kuyruk hareketleriyle yitirdiği dengesini bulmaya çalıştı yeniden. İşte tam da o anda, kader bu ya, bulanık bakışları köpüklü anafora yakalanıverdi. Evet… Evet, onu bekliyorlardı. Büyük bir sevinçle bıraktı kendini pervanenin keskin kanatları arasına…

.

.

.

Yine sımsıcak ve yine yumuşacık salınımlı bir balık kümesi yükseldi siyahi derinliklerden ve somurdular hep beraber Küçük Balık Memo'dan kalan parçaları, ciddi bir cenaze töreni niyetine ve büyük bir iştahla.