Saygı değer okuyucularım.
Hayatı anlamak ve hayatı anlamlandırmak insanın asli vazifelerindendir. İnsanın insanca yaşaması, hayatın anlamsızlıktan kurtarılması olduğundan, bunu başaran kendisi adına çok önemli ve saygın bir sonuca adım atmış sayılır. Bunu kendisi de hisseder ve anlar. Şöyle ki; diğer canlılarla kendisi arasında oluşan farkı görür.
Hani bazıları 'İnsan konuşan hayvandır' diyorlar ya.. İşte bunun böyle olmadığı anlaşılır. İnsan yalnız yeme, içme, üreme becerisi olan bir varlık değildir. Onun akıl ve gönül dünyası vardır. Buralar yalnız yeme, içme ve üreme ile tatmin olmaz. On lar daha başka şeyler ister. Onlar ruhi tatmin, dünya ötesini arar. Buna İnanç denir.
İnanç ise zenginlik fakirlik, köylülük şehirlilik, kadın erkek aramaz. HAYATI ANLAYAN, Yaratanı bulan herkesi bağrına basar. Artık o, kendisine sığınanım elini bırakmadıkça bırakmaz. Ona sırt dönmedikçe terk etmez.
Bu sebeple inançlı olmak, kadir-kıymet bilmektir. Vefalı olmaktır, nankör olmamaktır. Merhamet sahibi olmaktır, Gaddar ve zalim olmamaktır. İnançlı olmak, inançsız olanlardan ayrı olmaktır. Onlar gibi olmamaktır.
Ayrıca inançlı olmak, ayık olmaktır. İlerisini hatta dağın ardını görebilmektir. Bilip de bilmemezlikten gelme yada rahatım kaçar diye yerinden kıpırdamamak değildir.
Biz bunu yüce kitabımızdan, Peygamber efendimizden, O'na gönül veren inançlılardan ve İNANÇLI ECDADIMIZDAN ÖĞRENDİK.
Hayatı yaşarken, bugün inançlı olan bazı Müslümanların ne olduğu, nasıl bir yaşama biçimine sahip oldukları, bazı Müslümanların da neye maruz kaldıkları ibretle ve acı ile şahit olunuyor.
Hayatı yaşarken, bugün ve gelecekte, kendimizin, ailemizin, milletimizin ve ülkemizin başına ne gelebileceği düşünülmeli değil mi? Akıl bunu gerektirmiyor mu?
Allah Teala şöyle diyor: 'İsrailoğulları' ndan kafir olanlar, Davut ve Meryemoğluisa diliyle lanetlenmişlerdir. Çünkü onlar isyan etmişlerdi ve sınırı aşıyorlardı.' ( Maide/78)
Hayatı anlamlı yaşama dileğiyle,
Sağlıcakla kalın.