Saygı değer okuyucularım.

Rahmetli Naim Süleymanoğlu'nun hayatını konu edinen ve ' Balkan Ninnisi' ismiyle yayına başlayan dizinin ilk bölümünü seyredince, geçmişte gördüklerimden, şunları paylaşmak istedim:

Yıl 1985 Mayıs ayı. Diyanet İşleri Başkanlığının önünden, 9 otobüs Din Görevlisi, Avrupa ülkelerinde Ramazan ayında görev yapmak üzere uğurlandık.

Kapıkuleyi geçtikten, takriben bir yarım saat geçince, sağ taraftan yukarıya doğru çıkan, toprak yoldaki traktörün üstündeki, mavi elbiseli, kadınlı erkekli yolcuların, bizden tarafta bulunan ön sıradakilerin arkasındakiler oturmuş, onların dizlerinin arasından el sallıyorlar. Şoförümüz,' bunların işten dönen Türkler olduğunu' söyleyince, bizde gözyaşı dökerek el salladık.

Akşamüstü, dar vakit, ikindi namazlı kılmak için bir benzinlikte durduk. Abdest almak için, yanımızda tedbiren bulundurduğumuz ibrikleri alıp, aşağı indik. İyi ki ibrikleri almışız, zira benzinliğin suları kesik. Şoförümüz bunu; 'Türk otobüsü ve Türk yolcular olduğundan kesildiğini' söyledi. Herkes bir kenara çekilip abdest alırken, bende abdest almaya başladım: Benzinliğin kenarındaki elma bahçesinin sınırındaki otların içinden kısık bir ses;

  • Hişt, hişt, diye sesleniyordu.

Başımı kaldırıp o yana baktım,

  • Kaset var mı, kaset, dedi.

Ben yok deyince, geri geri sürünerek kayboldu.

İlerleyen aylarda, Bulgaristan'daki soydaşlarımızın Türkiye ve Türkçeye olan üstün bağlılıklarından, o yıllar kasetlerin kullanıldığı yıllar olduğu için, yol boylarında Türk yolculardan böyle talepleri olurmuş.

O yıllar, aynı zamanda, Türklerin, Komünist rejimler tarafından kan kusturulduğu yıllardı: Bulgaristan Türklerinin isimleri değiştiriliyor, mezar taşları tahrip ediliyor, erkek çocukların sünnet ettirilmesi yasaklanmış ve daha pek çok asimilasyon zulmü. Naim Süleymanoğlu'nun ismi bile, filimde olduğu gibi, NAUM ŞALAMON olmuştu.

Zulümler artık dayanılmaz hale gelince, Yurt içi ve Yurtdışında pek çok protesto faaliyetleri yapıldı. Rahmetli Özal hükümeti tarafından önce Naim Süleymanoğlu, sonrada, malum 1989 Bulgaristan muhaceratı.

Ben 1992'de Makedonya'da görev yapma şerefine nail oldum. Kosova'yı da gördüm. Oralardaki kardeşlerimizin Ülkemize, bize, ama özellikle Tarihimize olan bağlılıkları anlatılamaz. Çarşıya çıktığımızda, 'demek ecdadın torunları bizi unutmadılar!' diye sarılanlar ve gözyaşı dökenler olmuştu.

Şimdi, oraları; coğrafi güzellikleri, kardeşlerimizi de herhangi bir insanmış gibi değil; benliğini, Dinini, kültürünü ve tarihini koruyan kardeşlerimiz olarak görülmelidir.

Oralara; Arnavut böreği ve diğer nefis yemekleri ile değil; Manastır'da Atatürk'ümüzün okuduğu İdadiyi gezdikten sonra, virane mescitleri, Cami kubbelerinin ve minarelerin üstündeki hilaller sökülüp yerine takılan Haçları görelim. Osmanlı bakiyelerini görelim.

Kumanova bölgesindeki bir köyde, çingene bir kardeşim; ' Bu camide açıktan ezan okumak serbest olsun ve ilk ezanı ben okuyayım. Ezan bitinceye kadar Allah canımı almasın' sözleri kulaklarımda. İşte onlarda ki, bu muhabbeti görmek lazım.

Yunanistan'a gidenler gitsin, onların SİRTAKİ 'sine hayran kalınacağına, BATITIRAKYA'lı kardeşlerimizi unutmamak gerek.

Sağlıcakla kalın.