Karşılaşmamak için tabakları yıkadı, sonra evi süpürdü bir araya gelmek istemiyordu hiç. Dinlenmek icin bir ara oturdu bir sigara yaktı, tam baş başa kalmak üzereydi ki bir anda telefon geldi aklına birini aramalıydı ama kimi? Derken tabi ya, yıllarca gönül dostluğu yapmış arkadaşını arayacaktı, her zaman konuşulacak bir şeyler vardı. Kızgın oldukları kişileri yada gündemdeki uğraşları konuşabilirlerdi. Hiç olmadı gelecekte onları bekleyen belirsizlikleri konu edebilirlerdi. Telefonda konuşurken dinlendi sanıyordu ama yine eşlerinden bahsedip bir bardak zehir içmişçesine hatırlatmışlardı birbirlerine en kötü anıları. Öyle uzun uzadıya konuşmaya da gerek yoktu ki, 'yine mi' demesi yetmişti, 'aynen işte bildiğin gibi' demişti diğeri anlaşmışlardı.

Şükür ama! onunla karşılaşmamıştı ya, bu da bir şeydi. Bütün gün bitip oturduğunda göz göze gelmemek için bir diziye başlamalıydı, hiç olmadı instagramda takılmalı ve arada tüm hıncı almak için bir tabak çekirdeği mutlaka hazır etmeliydi. Sonra uyumak değil de sızma gerçekleşiyordu her gece, tetikte bir uyku, her an bir şey olacakta kurtaramayacakmış gibi onu ve diğer sevdiği herşeyi.

Tüm olanlar olmadan önce nasıl biri olduğunu hatırlamıyordu pek. Hayır istemiyorum diye bağırarak uyanmak istediği ama uyanamadığı bir uykuda gibiydi hayat. O'nun suçlamalarından bıkmıştı. O sürekli kendisini suçluyordu. Aslında o haklıydı da biraz. Böyle olacağını bilemezdi tabi ama günün sonunda her şeyi bu hale getiren kararı o vermişti. Üstelik kimse onu zorlamamışken. Üstelik bambaşka bir hayatı olabilecekken.

Eskiden çok ağlıyordu o (baş başa kalmak istemediği), geçecek her şey düzelecek diye teselli ettiğini hatırlıyordu o'nu çokça. Hatta kendisi güzel hikayeler ve umutlu hayallerden bahsediyordu o zamanlar o çok ağladığında, böyle olunca bazen ağlamayı kesiyor, gülümsüyordu, o da. İşte bu yüzden sonradan çok ama çok kızgın bakmaya başlamıştı gözleri o'nun. Bahsettiği hayaller hiç gercekleşememişti çünkü. Bu yüzden kendisine kızgın bakmaya ve kötü şeyler söyleme başladığında o, kendi kendini meşgul etti hep, görmemek için onu.

Başka kızgınlıklar buldu kendine asla değiştiremeyeceği, hiçbir etkisinin olamayacağı.

Hele gözünden sakındığı çocuklarında kendine benzer bir hal görmesin, aman kaçın. Yakıp yıktı çocukları, o kötü tuzağa düşmesinler diye. Kendi yaktı onları. Yakmaya da hakkı da vardı. Hiçbir güç onun yaşadıklarını çocuklarına yaşatamazdı. Baskası dövmesin diye çocuklarını döven ebeveynler gibiydi. Korumak istemişti sadece korumak. Gecesinde gündüzünde tek bir duası vardı iyi olsunlardı çocukları. Ama ne yaparsa yapsın o kızgın kızgın gelip karşısına dikiliyordu. Sorular soruyor, farklı ihtimallerden bahsediyor ' hayatımı mahvettin' diyordu ona. İşte onun suçlamalarını duymamak göz göze gelmemek için daha çok daha çok iş yapmaya başlamıştı kisinin zat-ı ali. Ne kadar meşgulse kendi, o kadar az görünüyordu gözüne kendisinin genç hali (o)!

Güzel insan, hiçbir şey mümkün değilmiş gibi görünse de her şey mümkün inan, sadece bırak geri kalan her şeyi bugün değiştirebileceğine odaklan.

Bak mesela şu anda okuduğun yazı, beynindeki en karanlık yerde, tek bir ışık yokken oluşuyor, aynı gördüğün tüm renkler gibi. Ya da duyduğun o sesler, milimetrik küçük iki kemiğin birbiriyle çarpışması sonucu. Mesela sen şu anda duruyorsun belki hiç kıpırdamadan ve dünya dönüyor, onun etrafında ay dönüyor, dünya ve ay kocaman güneşin etrafında dönüyor. Ya tüm doğa ve kainat sana, ey güzel insan, merak etme, aslında imkansız imkan dahilindedir diyorsa. Buna bir şans vermeni istiyorum.

Aynı yola çok sapmış bir insan olarak seninle paylaşmak istediğim bir şey var güzel insan.

Nihayetinde, sağlık ve şifa ancak bir beden/zihin/ruh
istediğinde, ihtiyaç duyduğunda ve hakikatle yüzleşmeye
hazır olduğunda gerçekleşir. • Bir ömür boyu bastırmanın ardından bile, acılı sırlarını
bırakmak isteyen bir beden/zihin/ruh kendini, bir aileyi
ve hatta bir ulusu iyileştirebilir. • Nihayetinde bizi kurtaracak olan şey, bizi öldürecek
olduğundan emin olduğumuz şeydir: hakikat.'
Diyor Deborah King, Truth Heals kitabında .
Öyle çiçekli yollarla ulaşmamış bu gerçeklere. Tacize uğramış,derinlere gömdüğü duygusal
acıdan kaçmaya kalkışmış… ve doğrudan alkol ve ilaç
bağımlılığının, yeme
bozukluğunun, giderek bozulan sağlığın ve yirmili
yaşlarımın ortalarında da kanserin kucağına
düşmüş.
Aslında gerçek anlamda iyilik haline ancak kendi acılarımız dan geçtiğimizde ulaşabiliyoruz ve o kalıcı bir hal değil. Orada kalmayı devam ettirmek de bir o kadar önemli.
Ben 'çok az Hilal'im' dediğimi hatırlıyorum. O kadar uzaklaşmıştım kendimden.
2013 senesiydi. Kendimi kurtarmak istemiştim. Koçluk eğitimine başladığımda. Ayağım taşa çarpsa küfrediyordum diyorum konuştuğumda o zamanlardan, inanmıyorlar.
Her şeyin bir bütün ve birbiriyle ilişkili olduğunu anlamıştım. İlahi bir düzen içinde. Yine de idrak etmek yıllarımı aldı. Ve yine de biliyorum ki bu mükemmel düzeni anlamak için hiç bir zaman yeteri kadar idrak içinde olamayacağım.
Kendine çok kızıyorsan, bunla yaşayamayacağın için kızacak başka şeyler bulursun. Ve onlara tüm hücrelerin ile tüm enerjinle söylenirsin, habire onlar hakkında konuşur, saldırırsın.

Tek yapman gereken o genç halinle karşılaşmaya izin vermen ve o acının içinden geçip kendini gerçekten sevmeyi ve affetmeyi öğrenmen. Yine de kolay değil çünkü beynin kaçtığın sürece savaştasın zannediyor. İlkel beynin seni bu hakikatten uzaklaştırmaya çalışarak içten içe yıksa da seni aslında ayakta tutmaya çalışıyor.

Kendimizi tanımak ibadetse hadi biraz tanıyalım kendimizi;

İlkel beyin temel iki komutu vardır. Kaç yada savaş. Yani kaçamadıysan savaşman gerekir. Ve ilkel beynin savaşta seni ayakta tutmak için her şeyi kaybetmeni göze alır. Hatırla mesela çok soğukta kaldığında vücudun otomatik olarak ürperir, işte bunu ilkel beynin yapar, hayatta kal diye, istemsizce titremeye başlarsın, çünkü hareket etmen ısınmanı sağlar. Sonra önce ellerin üşümeye başlar, sonra ayakların çok üşür. Hatta çok ama çok soğukta kalmışsa biri, elinin kangren olduğunu ve kesildiğini görmüşsündür. Bil bakalım neden? Çünkü ilkel beyin tüm sıcaklığı gerekirse ellerini kaybetmeni göze alarak, kalp gibi önemli organları sıcakta tutmak için değerlendirmiştir. Aynı ilkel beyin kim bilir neleri kaybetmeni göze alarak ayakta tutuyor seni? Fiziksel sağlığını mı? Ruhsal sağlığını mı? Sevdiklerini mi? Yada başka neleri?

Şimdi soruyorsun bu savaş yada kaç mottosuyla çalışan ilkel beyinden nasıl çıkacağız. Tabiki bir yolu var. Derdi veren yüce Rabbim dermanı da vermiş. Beynimiz sadece ilkel beyinden oluşmuyor. Toplam 3 ana parçadan oluşuyor ikincisi duygusal beyin, üçüncüsü görsel beyin (neo korteks).

Beynimizin her bölümü aynı kıymette ve çok önemli.

Amacımız ilkel beynin ve duygusal beynin farkına vararak bize anlattığı hikayedeki dersi alarak görsel beyne çıkmak.

Üstelik formülü fabrika ayarlarında. Fabrika ayarlarına nasıl döneceğin ise bir sonraki yazımda.