İnsanoğlunun yalanlarından biri daha:

Aman 'bağımlı' olmayın. Madem öyle insan hatta herhangi bir canlı da olmamak gerek o zaman. Maddi veya manevi bir birikim yaptığın, hatta kısaca 'biriktirdiğin' an bağımlısındır. Sevdiğin an bağımlısındır. Acıktığın zaman bağımlısındır. Alıştığın an her neye, her kime, her ne harekete olursa olsun bağımlısındır. Pekiyi tam tersi mümkün mü? Bir düşünelim:
Gecenin karanlığından, kışların sert ayazından bizi koruyan bir çatıya bağımlı değil miyiz?
Çocuklarımızın yüzlerindeki muzip ifadeye bağımlı değil miyiz?
Annelerimizin yumuşak kucağına,
Sevgilinin çıkar gözetmeyen ilgisine,
İyi bir yemekten sonra içilen kahveye,
Bir sahil kenarında biramızı yudumlamaya,
Baharda gelinciklerin nazlı nazlı salınımını izlemeye…
Kimi seks bağımlısıdır.
Kimi müzik bağımlısı…
Kimi antika bağımlısı…
Para bağımlısı…
Sigara, alkol bağımlısı…
Lezzet bağımlısı…

Örnekler binlerle çoğaltılabilir. Şu anda birçoğunuz:
-Bunların iyisi var kötüsü var, diyeceksiniz ve birden başka sorularla karşı karşıya kalacağız. Ben aslında oralara pek dalmak istemiyorum çünkü dünya üzerinde yüzlerce değişik kültür mevcut ve doğru ve yanlış olarak bağımlılığı sınıflamayı kendimize iş edinmek pek akıllıca olmayabilir. Sadece 'bağlılık' ve 'bağımlılık'ı birbirinden ayıran çok net sınırlar olmadığına dikkat çekmek istiyorum.
Bu dünyayı paylaşmakta olan diğer canlılar gibi, birincil olarak birbirimize ve diğer canlı türlerine bağımlıyız. Dolayısıyla her birimizin tek tek kafalarımızın içindeki o ütopik 'özgürlük' hayalini (özetle 'çokça param olsa da bir ada satın alsam' hayalidir o) bir tarafa bırakmamız gerekiyor. İnsanoğlunun 'bağımlı', ancak en başta 'birbirine bağımlı' olduğunu tüm dünyanın kabul etmesi durumunda, her bir bireyin bu durumu hazmedip diğer bağımlılıklarını ikinci sıraya koyabildiği anda,

Dünya gerçekten yaşanılası bir yer olacaktır.