Ülkemizde Anayasa Mahkemesi ilk olarak 1961 Darbesi'nden sonra kurulmuştur.

1980 Darbesi ile Anayasa yenilenmiş ve içeriğinde Anayasa Mahkemesi Kurumu'nun da bulunduğu ve beraberinde Kenan Evren'in Cumhurbaşkanı seçilmesi teklifiyle halka sunulmuştur.

Halkımız da darbe döneminin sona ermesi ve bizzat kendi seçtiklerini iktidarda görmek için yüksek oranda kabul oyu vererek yürürlüğe girmesini sağlamıştır.

Burada şunu ifade etmek isterim ki, 1982 anayasa referandumunda zarfların içindeki oylar dışarıdan belli olduğu halde cesurca eşimle birlikte hayır oyu vermiştik.

Milletimiz böylece 06 Kasım 1983 seçimlerine giden yolun kapısını açmış ve darbecilerin asla iktidar olmasını istemediği ve bu konuda seçim öncesi açıklamalar yaptıkları halde halkımız, Anavatan Partisi'ni tek başına iktidarda ve Genel Başkanı rahmetli Turgut Özal'ı da Başbakan olarak görmek istediğini seçimde karar altına almış, darbecileri de şoka sokmuştur.
İşte gerek 1961 ve gerekse de 1982 Anayasası bu necip milletin, inançları, gelenekleri, kültürü, yaşam biçimi ve dünya görüşüyle örtüşmediği için çok sayıda problemin çıkmasına sebep olmuş ve de olmaktadır.

Böyle devam ederse mevcut anayasa insanların düşünce ve özgürce hareket kabiliyetlerini kısıtladığı için bundan sonra da sorun üretecektir.

Şimdi son hukuk krizine yani Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi'nin kararına karşı almış oldugu tavrına gelecek olursak;

Anayasa mahkemesine başvuranlar içerisinde;

  • Türkiye'nin gelişmesine ve büyümesine engel çıkaranlar,
  • Siyaset yoluyla ve çeşitli şekillerde ihanet ettiği görülenler,
  • Ülkenin huzurunun bozulmasından menfaat bekleyenler,
  • Vatanın bölünmesini isteyenler,
  • Dışımızdaki Türkiye düşmanları ile işbirliği içerisinde olanlar,
  • Terör örgütleri ile ilişkileri bulunanlar,
  • Benzer birçok konuda yaşadıkları, ekmeğini yedikleri ve havasını soludukları ülkemizde, çok çok azınlıkta oldukları halde kendilerinden başka yaşayanlara düşmanca tavır besleyenler,

Ve benzer suçlardan ceza almış ve son merciler tarafından da cezaları onanmış olanlar başvuru yapmaktadırlar.

Bu başvurular sonucu alınan kararlar kurumlar arasında sıkıntılar yaratmaktadır.

Son olarak Anayasa Mahkemesi mahkumiyeti kesinleşmiş Av.Can Atalay'ın serbest bırakılması kararını vermiştir.

Can Atalay Gezi olayları davasında Osman Kavala ve diğer üç kişi ile birlikte 'hükümeti ortadan kaldırma' suçlaması ile yargılanmış, Osman Kavala müebbet, Can Atalay ve diğerler 18'er yıl hapis cezası almıştır.

Mahkeme safhası sona ermiş ve son merci olan Yargıtay tarafından da onanmıştır.

Bağlı olduğu partisi, Can Atalay'ı kurtarmak, mahkûmiyetini bir nevi erteletmek düşüncesi ile seçilebilme imkanı olan bir yerden milletvekili adayı göstererek seçilmesini sağlamıştır.

Bu kişi son başvuru merci olan Anayasa Mahkemesi'ne de başvurmuş ve oradan da tahliye kararı çıkmıştır.

Anlaşılan odur ki Anayasa Mahkemesi tarafından bu şekildeki kararlar bir kaç kez tekrar edilince Yargıtay da hukuk çerçevesinde tepkisini koymuş ve tahliye kararına oy veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.

Yine anlaşılan odur ki Anayasa Mahkemesi aldığı kararlar ile ilgili en üst kurum olan kanun koyucu TBMM'nin bu konularda mecliste yapılan görüşmeleri, almış olduğu kararları ve devletin bölünmez bütünlüğü ile alakalı görüşlerini ve uygulamalarını da dikkate almamıştır.

Gerek 1961 gerekse de 1982 darbe Anayasaları'na dayanarak yüksek mahkemelerimizin hukuk adına aldıkları kararlara bakıldığında çok sayıda yanlış ve olamaz dediğimiz kararlar çıkmıştır.

Mesela Anayasa Mahkemesi, 1974 yılında TBMM'nin çıkardığı af kanununun içerisine Meclis'in kabul etmediği 141 ve 142. maddeden mahkûm olanları 'eşitlik' ilkesi adı altında kanuna dahil ederek kendini TBMM yerine koyarak anayasaya aykırı hareket etmiştir.
Ayrıca 1961 anayasasının uygulandığı dönemlerde ve halen yürürlükte olan 1982 anayasa dönemimize baktığımızda;

  • İnsanın doğal haklarını yok sayan,
  • Siyasi haklara gem vuran,
  • Özgürlükleri kısıtlayan,
  • Düşünce ve fikir dünyamızın tekdüze olmasına yönelik,
  • İnsanların özgürce giyim ve kuşamlarına engeller çıkaran,
  • Eğitim ve öğrenim özgürlüğünü kısıtlayan,
  • İnançlarımıza son derece zıt kararlara imza atan,
  • Hatta anayasayı değiştirme yeter sayısı olan 367'den daha fazla oyla (411) çıkan kanunu iptal eden, kararlarını da gördük ve yaşadık.

İnancımıza ve değerlerimize göre düzenlediğimiz hayat anlayışımızda, ayrıca milli bir tasarım olarak düşündüğümüz geleceğimiz için hiç kimse sorumsuz olamamalı ve kararlar alamamalı.

Hukukçu değilim ama bir vatandaş olarak siyaseti genç yaşımdan beri yakından takip eden, bu ve benzeri konulara kafa yormuş, siyasetin içerisinde bilfiil bulunmuş bir kişi olarak böyle düşünüyorum. Ayrıca geleceğimizi kimsenin karartmasına da izin vermememiz gerektiğine inanıyorum.

Yargıtay'ın bu davranışı aynı zamanda kendilerini savunma olduğu gibi, doğru olduğuna inandıkları kararlarına sahip çıkma, mesleklerine ve görevlerine saygı gösterilmesini sağlamanın yanında yaptıkları hareketle hukuku korumaya çalışmanın yanında Yargıtay üyeleri olarak yok sayılmalarına itiraz etme olarak görüyorum.

SONUÇ:
Yaşadığımız olaylar, Türk milletinin tarihi derinliği, bulunduğumuz coğrafya, dünya devletleri ile kurduğumuz geniş çaplı ilişkiler, genç ve nitelikli nüfusumuz, devlet tecrübemiz, elde ettiğimiz eğitim ve teknolojik gelişme, sermaye birikimimiz, derin kültürümüz, bizi dikkatli bir şekilde takip eden devletlere baktığımızda ve daha hızlı gelişme ve kalkınmamız için, yeryüzünde daha etkin olabilmek, geleceğimizi daha iyi bir şekilde tasarlayabilmek için;

  • Milletimiz ile devletimizin büyüklüğüne uygun,
  • Milletimizin inançlarını ve yaşam biçimini dikkate alan,
  • İnsanların fikir, düşünce ve teşebbüs özgürlüğünü baş tacı eden,
  • Hak ve hukuk yönüyle dünyaya örnek olabilecek,
  • Bütünlüğümüzü koruyan ve pekiştiren,
  • Birlikte yaşama ilkeleri ile donatılmış,
  • Başta ülkemizde ve dünyada barışı ilke edinen,
  • İçeriğinde siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel ve her hususta adaleti sağlamak için ana ilkeleri belirlenmiş bir anayasaya acil ihtiyacımız olduğu her yönü İle ortaya çıkmıştır.


Türkiye'miz bugün, 1961 ve 1980'li yıllara göre çok farklı ve de çok güçlü bir konumdadır.

'Evrensel' bir inanca sahip olmanın avantajıyla ve insanlığa örnek olacak içerikle yazılacak olan anayasa;

  • Türk milletinin, kalkınmasına ve gelişmesine hız kazandırması,
  • Gelir dağılımının düzeltilmesine amir hükümler barındırması,
  • Kültürünün korunması üzerinde durması,
  • Her konuda eşitlik ilkesini önemseyen ve vurgulayan olması,
  • Yerli ve milli görüşleri ile duruşunu güçlendirmesi,
  • Tarih sahnesine daha güçlü çıkması ve güvenilir olması,
  • Yeryüzünde itibar kazanması,
  • Müslümanların hak ve hukuklarının koruması,
  • Fakir, mazlum ve sömürülen milletlere yardım edilmesi ve haklarının güçlü bir şekilde savunulması,
  • İslam dinine, Kur'an'a, Hz. Peygamber'e ve kutsal mekanlar ile değerlerimize yapılan saldırıları defetmek için güçlü bir şekilde mücadele edilmesi,
  • İçeride ve dünyada barışı sağlama girişimleri,
  • Türkiye'nin dünyada her türlü organizasyon yapmasına imkan tanıması,

Ve daha birçok konuda çaba gösterilmesine imkan sağladığı gibi, örnek bir 'Medeniyet' kurmanın çok iyi bir rehberi olması yönünde çok büyük katkı sağlayacaktır.

Yukarıda yazmış olduğum görüşlerimden daha kapsamlı ve güzel bir 'Anayasa' nın milletimizin önüne konabilmesi için 'ilim ehli' insanlarımıza çok önemli görevler düşmektedir. Bu konulara hakim ilim isanlarımıza fazlası ile sahip olduğumuzu düşünüyorum.

Bu konularda geriye dönük ve ileriye yönelik çok yazılıp söyleneceklerin de olduğuna inanıyorum.
Selam ve dua ile.

Ahmet Rıza ACAR
22.Dönem Aydın MV.