Bugün baktığımızda hepimiz iş kazalarından ve ülkemizdeki İSG kültüründen şikayet ediyoruz. Peki biz ne kadar sahip çıkıyoruz? Sonuçta hepimiz şikayetçiyiz. Hepimiz derken işverenler şikayetçi, çalışan şikayetçi, İSG Profesyoneli şikayetçi, devlet de şikayetçi. Yani kısaca kimse memnun değil. Var olan bir sitem var ve bu sistemde kimse memnun değil. Oysaki en azından bir kesimin memnun olması gerekmiyor muydu?

Mesela iş kazaları azaldığı ve işverene ve devlete yük binmediği için bu kesimin memnun olması gerekmiyor muydu? Güvenli işyeri ve sağlıklı bir ortamdan dolayı çalışanların memnun olması gerekmiyor muydu? Son nokta olarak da iş yerinde güvenli ortam oluştuğu için profesyonellerin memnun kalması gerekmiyor muydu?
İstatistiklere göre iş kazalarında şampiyonlar liginde mücadele ediyoruz. Her kaza sonrası kazalarda kök neden analizi yapılır ve kazanın kök nedenine ulaşmaya çalışılır. Burada komple bir sorun var ki şampiyonlar liginde yer alıyoruz. Futbol tabiriyle konuşacak olursak takım komple dökülüyor. Kalede kaleci gelen şutları tutamıyor, defans ne topu ne adamı tutabiliyor, orta sahada pres hak getire, ayağında top tutmaktan bir haber, forvet dersen top yüzü göremiyor, has bel kader top gelse onu da kaleye vuruyor top taca çıkıyor. Takımda kondisyon olmadığı gibi teknik direktör de takıma uygun taktik veremiyor.

Peki bu hep böyle mi gidecek? Ne zamana kadar buna eyvallah diyeceğiz? İşverenler İSG'yi neden gereksiz ve yük olarak görüyor. Çalışanlar ki en çok onların yararına olacak uygulamayı uygulamamak için direnç gösteriyor. İSG profesyonelleri işi imiş gibi yapıp geçiyor. Devlet ise var mı yok mu sadece kağıt üzerinde kontrol ediyor. Tabi ki sonuç kaçınılmaz olarak karşımıza çıkıyor. Asıl bunun önüne nasıl geçilir? Buraya kafa yormak gerekiyor.

Her kaza sonrası günah keçisi sayılan uzmanlara hata bulup bu sorunu sadece iş güvenliği uzmanlarıyla çözemeyiz. Dünyada bu işi nasıl çözümlemişler? Biraz da ona bakmalıyız. Kültürü ana okuldan itibaren yaygınlaştırmalıyız. Çok kazanmayı değil ahlaklı ve temiz kazanmayı, sadece ben demeyi değil biz demeyi, insana ve emeğe saygıyı öğretmeliyiz. Mesleki eğitimi verirken geçmişte ahilikte olduğu gibi o mesleğe yatkın olana o mesleği öğretmeliyiz. Yoksa 'en iyi ezber yapanımız, en çok ders çalışanımız bizim için en iyidir' mantığı sadece iyi para kazanacak meslekleri seçmeye yarayacaktır. Yani karaktere göre değil iyi getiri olan iş imkanı olan mesleğe yöneltecektir. Bu da diplomalı ama yetkin olmayan kişileri karşımıza çıkaracaktır. Sonuç mu tamamen para ve gelir odaklı bir iş hayatı bizim karşımıza çıkıyor. Çalışan sağlığı ve insan hayatı mı? O da ne ki? Canım piyasa işsiz kaynıyor biri olmazsa öbürü olur..

Para kazanırsınız veya kaybedersiniz ama insan hayatı kaybolursa onu geri getiremezsiniz. Burada bir sorun varsa bu sorun hepimizindir. Bu sorunu çözmek de hepimize düşer. Yoksa kabahat altın olmuş kimse sahiplenmemiş olursa bizler şampiyonlar liginde oynamaya devam ederiz.

Kazasız günler diliyorum. Sağlıcakla kalın.