Merhaba güzel insan,

Büyürken saçmala hakkın olmadıysa, büyükken bir çok defa saçmalamış olabilirsin.

Neden bir çocuğa saçmala hakkı vermeliyiz ki?

Saçamalama hakkı, kalıplardan çıkarır, kendi benliğini keşfetmesini, hatalardan öğrenmesini, esnek olmasını, cesur olmasını en önemlisi de böylece özgüvenli olmasını sağlar.

Bu köşede çok defa sorularını değiştir hayatın değişsin yazdım. Çünkü genelde belli bir cevabı bekleyen sorular sormakla meşguluz.

Hatta çocuklara soru sormayız pek, söylemekten vaktimiz kalmaz. Sorduğumuzda da belli bir cevabı bekleriz genelde. Sonra çocukluk bitip büyüdüğümüzde artık kendi düşüncemiz olması beklenir ve en kritik zamanlarda en doğru kararı vermeliyizdir.

Hadi bir düşünelim, belirli bir cevap beklemeden sana soru soran kaç kişi olduğu hayatında?

Saçmalama hakkı verildi mi hiç?

Yani böylece kendi kararını verme, sonra onu değerlendirme ve iyileştirme şansın oldu mu büyürken?

Çok olmadı biliyorum. Olan 1 yada 2 kişiyi de hiç unutmazsın, ayakların üstünde durabildiğin, kendin olabildiğin her an hatırlarsın.

Neden çok olmadı peki? Çünkü büyükler yanlış yapacağız ve hayatımız mahvolacak diye çok korkuyordu. Verdğimiz cevapların sonucunu yaşadıkça geliştirme ve iyileştime potansiyelimizi bu yüzden göremediler. Bu yüzden her defasında en iyisini yapmalı ve ilk kez karşılaştığımız durumlarda hep en doğru kararı vermeliydik.

Sonra o korkular ve davranışlar kalbimize gark oldu ve aynı korkularla yaşar ve aynı şekilde davranırken bulduk kendimizi normal olarak.

Sürecin farkındaysan güzel insan bu harika bir haber. Çünkü fark ettiğin her şeyi dönüştürebilecek güçle yaratıldın.

Ben böyleyim deyip duranlara bakma sen. Onlar bile dünkü insan değil.

Hayatta her şey değişir, bir toprak gibi düşün zihnini ne ekersen onu biçersin. Ben değişemem zaten kimsede değişmiyor diye zihnine aynı düşünceyi bir milyon kere eken kişi, ne kendi zorluğunu ne sevdiğine karşı zor olduğu fark edebilir. Suçlu arar ve suç hep başkasındadır. Hatırla, ben böyleyim deyip duranlar en çok kendilerinden uzak. Gücü ve otoritesi ne olursa olsun en çok kendine zor.

Böyle biriyle karşılaştığında ki bu en sevdiklerin arasında olabilir, odağını ondan al ve kendine çevir. Bak bakalım hayata nasıl sorular soruyorsun ve yine bak bakalım cevaplar için alan bırakıyor musun? Kişinin kendi olmasına izin veriyor musun? Kendinde hiç olmak istemediğini benzer şeyler görürsen sakin ol. Tut kendi elinden küçük ve ulaşılabilir bir hedef belirle. Onu yap ve aferin de kendine ve her defasında bir küçük hedefle ilerle.

Şimdi seni cevaplar ve düzen hakkında bir hikayeyle baş başa bırakıyorum.

Her çocuk kendine has çözüm bulma ve yaratıcılık kabiliyetleri ile donanmış olarak yaratılmıştır. Yine de etrafında aşağıdaki hikayede olduğu gibi aynı olaya 5 farklı çözüm ile bakacak kaç çocuk bıraktık dünyada.

Ve soruların ve cevap bekleme şeklin değiştiğinde kaç çocuğa ilham olabileceksin böylece:)

1964 yılında ABD'de bir öğretmen dergisinde Alexander Cassandra imzalı bir yazı yayınlanır:

Bir fizik hocası ile öğrencisi sınav sorusuna verilen cevap hakkında anlaşmazlığa düşerler ve tecrübeli öğretmen Cassandra'nın hakemliğine başvururlar.

Soru şöyledir:

'Bir binanın yüksekliğini bir barometrenin yardımı ile nasıl bulursunuz?'

Öğrenci de bu soruya cevaben 'Barometreye bir ip bağlar, binanın çatısından aşağı sarkıtır ve barometrenin yere değdiği noktada ipi ölçerim' yazar.

Tabii ki öğretmenin beklediği yanıt bu olmasa da binanın yüksekliğinin bu yöntemle ölçülebilirliği de ortadadır.

Cassandra tartışmayı uzatmamak için öğrenciden hemen o anda bu soruyu başka bir yanıt ile cevaplamasını ister.

Öğrenci bu kez:

'Ama bir tek yanıt yok ki, pek çok yöntem var' diye cevap verir.

Casandra 'Peki' der.

'Düşünebildiğin kadar yanıt ver o zaman. Ama mümkünse cevapların en az birinden fizik çalışmış olduğunu anlayalım.'

Öğrencinin ilk cevabı şöyle olur:

'Barometreyi çatıdan aşağı bırakırsınız ve bir kronometre ile kaç salisede yere çarptığını hesaplayıp x=1/2 x g x t2 formülü ile yüksekliği bulursunuz.' Beklenen cevap bu olmasa da cevap fizik bilgisi içermektedir.

Öğrenci cevaplarını sıralamayı sürdürür: 'Güneşli bir günde barometreyi dik tutup gölgesini ölçersiniz ve sonra da binanın gölgesini ölçüp orantıyı barometrenin yüksekliği ile çarparsınız'

Bu cevap da doğrudur.

Öğrencinin üçüncü cevabı da şu olur:

'Merdivenleri çıkarken duvar boyunca barometrenin yüksekliğini defalarca işaretleyerek çıkar ve işaret sayısı ile barometrenin yüksekliğini çarparsınız'

Bu da doğrudur elbette ama dördüncü cevap öğretmenlerin küçük dillerini yutmalarına neden olur.

Çünkü yanıttan öğrencinin fiziği çok iyi bildiği anlaşılmaktadır.

'Küçük bir ipe bağladığınız barometreyi önce yerde sonra da çatıda sallar ipin uzunluğu ve sallanma periyodları arasındaki farklarla Newton'un g katsayısını hesaplar iki g katsayısı arasındaki farktan binanın yüksekliğini hesaplayabileceğiniz oranı bulursunuz'.

Söylenecek bir şey kalmamıştır, öğrencinin sınıfı geçtiği açıktır.

Öğrenci yarattığı etki ile gülümser ve der ki:

'Ama bence yapılacak en doğru şey kapıcıya gidip barometreyi hediye edip karşılığında binanın yüksekliğini söylemesini istemekten ibarettir.'

Hep beraber gülmeye başladılar.

Cassandra hayranlıkla sorar öğrenciye:

'Peki, öğretmeninin senden beklediği cevabı da biliyor musun?'

Öğrenci alaylı bakışlarla cevap verir:

'Evet, çatıda ve yerde hava basıncını ölçerek aradaki farktan hesaplamamız gerekiyor yazmamı bekliyordu.'

Cassandra merakla şu soruyu sorar: 'Peki madem istenilen cevabı biliyordun, neden yazmadın? '

Öğrenci omuzlarını silkerek şöyle der:

'Çünkü dar kafalılıktan bıktım.'

Yaşamı tek bilinmeyenli bir denklem gibi ele almak, altı boş kulağa hoş sloganlarla konuşup, zamana göre kendini geliştirmeyen, saplantı slogan hükümlere göre yaşamak ve mevzi alıp dayatmaya çalışmak kolaycılığı hiç kimseyi ve de toplumları bir yere götürmez.

Yaşamda soruların pek çoğunun tek bir cevabı yoktur.

Öğrenci: Niels David Bohr.. Nobel ödüllü Danimarkalı fizikçi.

Saçmalama izni ver.

Kuralı biliyorsun yine önce kendine sonra sevdiklerine.

Sevgilerimle.