Bir gün, tamamen kendi içinde bir ritim yakalarsın, tüm notaları sana ait olan... Ve bir eser çkar ortaya. Sanırsın ki, bu ritim daha önce hiç var olmamıştı. O müziğe bırakır kendini, saçlarını salar, rüzgara karşı durur, yüzünü güneşe döner, kollarını iki yana açar ve tüm hücrelerinde harmoniyi hissederek dansa başlarsın... Bilirsin ki o dans, yaşamında bugüne kadar ettiğin en güzel, en baş döndürücü, en şahane, en kendin olduğun, umarsızca ritme bıraktığın, biraz kaotik, biraz sarsıcı, dans etmeye devam ettikçe seni daha da uyumlandıran, yer çekimine muhalefet ettiğin, bir yandan 'acaba' korkusunu da hafiften hissettiğin, gökkuşağının kendiymiş gibi renklendiğin, başladığın noktadan bambaşka yerde olacağını bile bile teslimiyetin, mutluluk sarhoşluğunun olduğu, katıksız sen olan, sana ait olan müziktir bu.

Söz yoktur! Çünkü kifayetsizdir bu ezgi de... Müzik esnasında bedeninin salınımıdır sözler. Notaları oluşturan hücrelerindir ve hepsi ilahi bir ahenkle ses verir.

Müziği oluşturan da, dansla birleştiren de sensen hayat sahnen de ve de bunun farkındaysan, dışarıdan müdahil akortsuzluklara neden kulak veresin...?

Senin ritmindeyse yanında ki; mevlana ve şems gibi, o halde etkilesin ikinizin bestesi nizamı. Açın içinizde ki iki kişilik senfonin sesini ve daha çok dans edin ki, siz bezeyin sahnenizi, sahneleri...

FARKET! SEÇ! YAŞA!