Bu dünya gerçekliğinde fark etmemiz gereken en önemli şeylerden biri de; hiç bir nesnenin, hayvanın, bitkinin ve başka bir insanın sahibi olmadığımız!

Nasıl mı?

Nesneleri, (masa, tarak, ev, araba) yalnızca belli süreliğine kullanır sonra da onları ya değiştiririz ya başkasına veririz ya da geri dönüşüme göndeririz. Süreli olarak kullanım hakkına sahip oluruz. Sonsuza kadar bize ait olmazlar.

Hayvanlar, (evcil) bizim yaşamı paylaştığımız, kendi iradeleri olan, seçimleri olan, özgün yaratılmış, hayatımıza sevgiyi yayan arkadaşlarımızdır. Sonsuza kadar bizimle olmazlar.

Bitkiler, kendi dünyalarında yaşamsal bir döngüye sahip, bizlere güzel görünümleri, güzel kokuları, sayısız faydaları ile renktir yaşamlarımızda. Sonsuza kadar bize eşlik etmezler.

Çocuklarımız, biz onların sahibi değiliz ve yalnızca şu an ki üç boyutlu algıladığımız dünyaya gelmelerine vesile ve aracılık yapan anne ya da babalarız. Amacımız onların hayatlarında rehber olabilmek. Sonsuza kadar ve asla sahipleri değiliz.

Bir tek şeyin sahibiyiz bu realitede o da emanet! Var olduğumuz, algıladığımız, algılandığımız, ispatımız, evimiz, sığınağımız, yaşamımızın kaynağı, en önemli ve önemi tartışmasız bedenimiz! Biz bedenlerimize iyi bakma yükümlülüğü ile dünyaya gelen yaratılmışlarız. Tüm uzuvlarımız, organlarımız o kadar mükemmel bir tasarımın ürünü ki, paha biçilemez! O' nu yani kendimizi fark edip sevmeye başladığımızda, ona hak ettiği gibi baktığımızda, O' da bizi mutlu ve huzurlu kılacak tüm doneleri bize koşulsuzca sunar.