Birçok ebeveyn, evlatlarının ağız sağlığı konusunda çok yetersiz, kulaktan dolma bilgilere sahip. Bu durum yalnızca çocuğun ağız sağlığını bozmuyor, sistemik ve psikolojik bazı problemleri de beraberinde getiriyor. Ülkemizde maalesef cari açık veren sektörlerden biri de sağlık sektörüdür. Sağlıkta kullandığımız ilaçlar, kullandığımız cihazlar, bilumum teknoloji ve teknikleri yurt dışında satın alıyoruz. Hastalıkların geç evrede teşhis edilmesi, toplumsal sağlığımızı etkilediği gibi ekonomimizi de etkiliyor.
Bizim sağlık personeli, hekim, diş hekimi gibi uzman kişileri yetiştirmek ile ilgili bir sıkıntımız yoktur. Ülkemizde gelişen sağlık turizmi sektörü de bu yetenekli personel sayesinde gelişmiştir. Ancak bu iyi gibi görünen durum, aslında bizim aşırı hasta sayımız ile mümkün olabilmiştir. Maalesef bize ilaçları, makineleri satan milletler; kendi vatandaşları hasta olmadan teşhisi koyup, çok daha az maliyetli olan 'Koruyucu Sağlık Hizmetleri' ile problemleri çözmektedir. Bu durum ağız sağlığı için de geçerlidir. Bu koruyucu hizmetler de, sağlık sistemlerindeki düzen sayesinde oturmuştur. Sağlık sigortaları, düzenli kontrole gitmeyen insanların, ileride yaşayacakları problemlerde bu insanları sigorta kapsamı dışına çıkarmaktadır. Dolayısıyla insanlar düzenli kontrollere gitmek zorunda kalmakta, varsa problemlerini çok erken safhada çözmektedirler. Bizim ülkemizde ise yıllarca doktora gitmemek, bir dolgunun 30 sene idare etmesi, doktor yüzü görmemek övünülecek bir durum olarak görülmektedir.
'Sağlık ağızdan başlar' cümlesi, diş hekimleri tarafından abartılmış bir laf değildir. Yediğimiz içtiğimiz her şey yoluna ağızdan başlamaktadır. Ancak özellikle çocukluk çağında doktor ve diş hekimleri ile yaşanan kötü anılar, çocuklarda travma olarak yerleşmekte ve önlerindeki hayatlarında doktordan kaçmaya çalışmalarına sebep olmaktadır. Bazen de çocuklarını iğneyle, doktora şikayet etmek ile korkutan veliler bu travmalara sebep olmaktadır. Oysa evlatlarımıza doktor kavramını doğru anlatmak; sadece ağrıları olduğu zaman değil, düzenli kontroller için de doktora götürmek bu korkulara çok basit bir önlemdir. Çünkü çocuğumuz ağrı şikayetiyle kliniklere geldiklerinde, onlarla iletişim kurmak daha zor olmaktadır. Hiçbir ağrısı olmadan geldiğinde, hekimler ve diş hekimleri onları ufak bir kontrol sonrası bir hediyeyle uğurlasa, bundan sonraki hayatı çok daha kolay geçecektir.
Anne ve babaların ağız ve diş sağlığı konusundaki en büyük yanılgısı da süt dişlerinin zaten düşeceği, tedavi yapılmasına gerek olmayacağıdır. Bu bakış açısı ancak süt dişi düşme zamanına yakınsa doğrudur. Çürük bir diş, ancak düşme zamanı geldiyse çekilebilir. Aksi halde, daha erken çekilirse, diğer dişler çekim boşluğunu devrilerek kapatacak ve alttan gelmekte olan daimi diş gömük kalacaktır. Yine ilerlemiş durumlarda, süt dişinde apse varlığında, süt dişinin kökünün ucunda gelişen apse, bu köklerin ucunda kemiğin içinde beklemekte olan daimi diş tomurcuğuna zarar verecektir. Kaldı ki, apse durumunda çocuğun yaşadığı ağrı, yeterli beslenememesi, dişlerin çirkin gözükmesi ve ağız kokusu dolayısıyla arkadaşları arasında yaşadığı psikolojik travma da işin cabasıdır.
Yazımı 'Sağlık ağızdan başlar' mottosuna, 'Ağız sağlığı da çocukluktan başlar' diye ekleme yaparak bitirmek istiyorum. Hepimize sağlıklı ve mutlu günler dilerim.