Merhaba güzel insan,

Bugün şifayı konuşalım istiyorum seninle. Dualite üzerinde kurulmuş kainatta şifadan konuşmak için önce biraz neye bakmalıyız sence?

Evet tabiki hastalığa. Görmek istemediğimiz, içinden geçmediğimiz, geçerken yanmayı göze alamadığımız herşeyin günün sonunda altında kalıyoruz. Şimdi içinden biraz geçelim hastalığın, gerekirse yanalım belki sonunda birer anka kuşuna dönmek vardır.

Peki hastalık denince ilk hissettiğin duygu nedir? Hastalık deyince aklına neler geliyor?


Hastalık dediğimiz şey belki hem sahip olduklarımızın hatırlatıcısı, hem de şifaya açılan kapıydı. Hatta belki bizi tekamül yolculuğumuzda bir üst seviyeye çıkaracak bir dönüşümün işaretiydi. Ne dersin olabilir mi?

Genel olarak hastalanınca 'aman hastalandım bu hastalık başımdan gitsin' diyoruz, 'nereden geldi bu illet' diyoruz. 'Çok kötüyüm' diyoruz, halimizden ve kendimizden iyice uzaklaşıyoruz. Gitsin bir daha gelmesin istiyoruz. Yinede canı acıyana kadar acıyan yerin ne denli önemli olduğunu çoğu zaman pek fark edemiyoruz.

Oysa, sürekli hareket ettiğimizde ve nasıl duracağımızı bilmediğimizde kırılıyordu belki bacağımız, yada tam tersi belki nasıl hareket edeceğimizi bilemediğimizde yani nasıl seveceğimizi ve affedeceğimizi bilemediğimizde kalbimiz ağrıyor hatta duruyordu. Belki öfkemizden vazgeçmemiz ve onu dönüştürmemiz içindi karaciğerimizde çıkan. Belki susma artık ve nazikçe söylemenin bir yolunu bul diyeydi triodimizdeki nodül. Hatta belki razı ol demek içindi mide yangınlarımız. Hatta o travmayı dönüştür yoksa ben besinleri yararlı hallerine dönüştüremiyorum demekti tüm bağırsak problemlerimiz.

Tüm organlarımızın beni gör deme şekliydi belki hastalık dediğimiz. Beni farket, benimle iletişime geç, bir şekilde bağlantı kur diyorlar bize. Kendi içinde bir evren var, kendine dön ve yaşa diyorlar belkide. Çünkü bağlantı varsa hayat vardı.

Bir sinir hücresinin ölümünü izledim geçen bir belgeselde. Sinir hücresi teker teker bağlı olduğu diğer sinir hücrelerinden ayrılıyordu, son bağınıda kopardığında sinir hücresi için artık ölüm zamanıydı.

Sinir hücresi ölürken bile bize bir şey anlatmak için yaratılmıştı. Evrende hata yoktu.

Her şey enerjidir ve her şey birbiriyle bağlantılıdır diyordu Einstein. Ve bu felsefe değil bu fiziktir diye açıklıyordu.

Bedenimizin bizimle konuşma ve iletişime geçme şekliydi hastalık dediğimiz. Kısık sesle konuştuğunda duyulmayınca bağırmak zorunda kalıyordu belki sadece, bağırdığında bile duymuyorsak işte o zaman çığlığı basıyordu kendince.

Beden ruh ve zihin bir bütündür ve birbirleriyle bağlantılıdır. Ruhu ve bedeni unuttuk. Zihinde yaşıyoruz çoğu zaman. Bedenimizden koptuk. Bu yüzden daha çok gergin, öfkeli ve yorgunuz. Geçmişin kötü hatıraları ile geleceğin endişeleri içinde sabah yediğimiz bir dilim ekmeğin anısı bile yok kalbimizde.

Yine de kopmasın diyeydi bütün bağlar. Bu yüzden belki bizim hastalık diye adlandırdığımız deneyim, zihinle beden arasında kopan bağı birleştirmek içindi. Ölme yaşa diyordu bize tüm hücrelerimizdeki bağlantılar..

Ölme yaşa! Kur kestiğin tüm bağlantıları yaşamla.

Her şeyin ama her şeyin bizim için olduğunu anlamayı seçince kuruyorduk bağlantıları ve her bir bağlantı daha üst ve yüce bir bağlantıyı kurabilmeye yoldu. Ve İnsan önce zihin ve beden bağını kurduğunda ancak kendi ruhuna giden şifa yolunu bulabiliyordu.

Gerçek anlamında hastalık bizi daha güzel ve sağlıklı halimize taşıyacak bir deneyimdir. İster Allah de, ister doğa de neye inanıyorsan işte O'nun tarafından her bir zerremize kendini onaracak ve daha ileri taşıyacak bir yetenek bahşedilmiştir.

Şifa için, kendi şifa kaynakların için, önce fabrika ayarların dön diyor dünya. Amacını hatırla. Yaşamak ve yaşatmak için geldik dünyaya.

Peki nasıl döneceğiz şifaya ve fabrika ayarlarımıza?

İlk fark etmemiz gereken şey Nefes. Nefes aldığımızı fark edebilirsek, şifayı bulabiliriz.

Aldığımız nefesi fark edebilirsek geçmişi ve geleceği yaratan an'a gelebiliriz. An'a geldiğimizde bağlantıları görebileceğiz.

Şimdi aldığın nefesi hisset. Hisset burun deliklerinden giren havayı ve çıkışını.

Nefesini takip ederken, ayak parmaklarını hisset, mesela sol ayağının küçük parmağını hisset, ve hemen onun yanındaki parmağı. Hissettin mi? Ne acayip bir his değil mi? Görülmenin verdiği lezzetle doldu hücreleri, hissettiğin her bir yerin. Sen hissettikçe fısıltısını bile duyup farkedeceksin bedeninin. O'na güven! Sen gördüğünde ve farkettiğinde hizmet etmek için yaratıldı her şeyin.

Güven.
Bedenine güven. Bedenini koru.
Ruhuna güven. Keşfe açık ol.
Zihnine güven. Sorgula.

Şimdi varsa ağrıyan bir yerin, tut elinle ve sor ona, nedir anlatmak istediğin. Tüm kalbinle dinleyince, artık neyi bırakman gerektiğini ve neyi hayatına daha çok alman gerektiğini anlatacak sana.

Sevgilerimle,

Hilal Çatak

Profeyonel Koç /ICF