Yüz yıllar boyu süren bir gelenektir kadınların çiçek SEVDASI! Her gördüğümüz çiçeğe salyalarımız akarak, '' Ayy ne güzelsin.'' diyerek bakarız ve isteriz ki o çiçek bizim olsun. Bekle be güzelim !!! Elbette sana da çiçek alan olacaktır :) Herkesin mutlaka diğerlerinden daha çok sevdiği bir çiçek cinsi vardır. Mesela ben beyaz gülleri, zambakları, nergisleri çok severim. Gerçe genelleme yapacak olursak kadınlar tüm çiçekleri severler. Çünkü kadınlar için çiçekler her daim duyguların ve sevginin göstergesi olmuştur. Bizler güzel kokulara karşı aşırı hassas, güzelliğe karşı aşırı duyarlı ve romantik varlıklarız ki bilmem anlaşılır oldu mu ? Bazı erkekler bu konuda en az kadınlar kadar hassasiyet göstermiş olsa da kimileri bu felsefeyi hiç anlayamamıştır :) Ayrıca günümüzde kendilerine çiçek alındığında mutlu olan erkeklerin sayısı da yadsınamayacak kadar fazladır.

Peki sizce kadınlar neden çiçekleri daha çok severler ? Herhangi bir fikri olan var mı ? Bu soru aslında kim Milyoner olmak ister yarışmasında sorulmalıydı :) Merak etmeyin çok uzatmadan cevabını veriyorum. Bilim adamlarının yaptığı bilimsel çalışmalar göstermiştir ki, kadınların beyinlerindeki koku merkezinin, erkeklere oranla yüzde 50'ye yakın oranda daha fazla koku hücresi içermektedir. İşte bu yüzden biz kadınlar güzel kokulara karşı daha hassasız.

Dünyada yaklaşık olarak 850 milyon çiçek türü olduğunu biliyor muydunuz?

Çiçeklerin de aynı insanlar gibi efsanevi hikayeleri vardır. Yeri geldiğinde turlarımda anlattığım gibi sizlere de en çok sevdiğim çiçekler arasından iki tanesinin mitolojik öykülerini buradan da anlatmak istiyorum.

Saygıdeğer gül;

Dünya üzerinde on beş binden fazla türü bulunan gül, yunan mitolojisine göre çiçek tanrıçası Chloris, bir gün ormanda ölü bir orman perisi bulur ve onu hemen bir çiçeğe dönüştürür. Aşk tanrıçası Afrodit, bu periden dönüşme çiçeğe güzellik verir, şarap tanrısı Dionysos ise güzel ve hoş kokması için bir aroma sürer.

Batı rüzgarı tanrısı Zephirus, gökyüzünden bulutları dağıtır, güneş tanrısı Apollo'nun da parlamasıyla bu güzel çiçek doğar ve tüm yaprakları tamamen açılıncaya kadar açar. Ölü bir orman perisinden 'çiçeklerin kraliçesi'ne dönüşen bu çiçek, 'Gül'dür.

Dünya üzerinde yapılan ilk devasa gül buketinin mısırda yapıldığını ve 70 bin gülden oluştuğunu ayrıca eski mısırda gülün kutsal olduğunu biliyor muydunuz?

Gelelim mis kokulu nergise;

Narcissus güzelliğiyle herkesi büyüleyen, hatta yunan mitolojisinde ' Gelmiş geçmiş en güzel ölümlü ' olarak anılan bir gençtir.
Annesi, kendi güzelliğine vurulmasın diye, hiçbir yerde kendi aksine bakmamasını tembihler ama Narcissus annesini sözünü dinlemez. Günlerden bir gün nehirdeki aksine bakar, kendini görür görmez büyüleyici güzelliğine aşık olur ve ona dokunmak için suya eğilmek ister. Fakat dengesini kaybederek nehre düşerek ve boğulur. Tanrılar onun güzelliğinin sonsuza kadar yaşayabilmesi için onu bir çiçeğe dönüştürürler, bu çiçek de nergistir. Ayrıca narsisizm (kendini aşırı beğenme) kavramı da Narcissus' tan gelmedir. Bu güzel çiçeği görmek isteyenler için İzmir'in Karaburun ilçesinde her sene gerçekleşen nergis festivaline katılmanızı tavsiye ederim.
Son zamanlarda yaşanan olumsuz durumlardan sonra bu tür mitolojik hikayeleri okumanın iyi hissettireceğini düşündüm ve bu yazı ile çiçeklere bakış açınızın biraz daha değiştiğini umuyorum. Hayatınızdan çiçekler ve güzellikler eksik olmasın…