Çok değerli okurlarım;

Ahmet Kutsi Tecer'in yazdığı ve sevilen bir şiir olan 'Orda Bir Köy Var Uzakta' isimli şiirinin ilk iki mısrası, 'Orda bir köy var uzakta, O köy bizim köyümüzdür.' diye başlar. Ben bu şiirin ilk mısrasını' Orda bir köy var uzakta ve tepede' diye değiştirerek yazıma başlamak istiyorum.

Manavgat'tan çıktıktan sonra Akseki sapağına girdiğinizde, yolunuza ormanların arasında devam edersiniz. Yol güzergahında yerel ürünlerin de satıldığı reyonları seyrederek Murtiçi'ne uzanırsınız. Burada mola verirseniz Akseki yöresinin meşhur erkeç etini, Erenyaka köyünden olan kasap Mehmet Yıldırım'dan alabilir veya İsa Yılmaz'ın restoranında lezzetli et yemeğinizi, isterseniz pidenizi yiyebilirsiniz.

Yemekten sonra yolunuza devam eder ve takriben 6-7 Km. sonra önünüze Derbentbaşı gelecek ve oradan sola Erenyaka köy yoluna saparsınız. 3 Km. yokuş ve kıvrımlı bir yoldan yukarı doğru devam edince önünüze köyümüzün aşağı mahallesi, içinde (yaklaşık 1940 yılı öncesinde) 'medrese'nin de bulunduğu cami ve 'aşağı oluk' çeşmesi gelecektir. Avuçlarınızla çeşmenin suyundan içmelisiniz. Yukarıya doğru yolunuza devam ettiğinizde cami'nin de bulunduğu köy meydanına geliyor ve Erenyaka (eski adı Viranyaka) köyünün merkezine ulaşmış oluyorsunuz.

Akseki'nin köyleri içerisinde en sulak ve verimli köylerden birisidir Erenyaka, Köyümüz 1300 yılında Şeyh İdris adında bir muhterem zat tarafından kurulduğu rivayet edilmektedir. Köyümüzün aileleri takriben iki yüz elli yıl önceki atalarının isimlerini bilirler. Bu bilgileri bizim ve kendisinin aile şeceresini ortaya çıkarıp tanzim eden Doçent Dr.Mustafa Özcan'ın yaptığı çalışmalardan öğreniyoruz. Büyük dayımızın oğlu Doç.Dr.Mustafa Özcan, kendisinden üç kuşak önce yaşamış olan atası ve bizim de atamız Müderris Mehmet Efendi'den sonra aynı usul ile yetişmiş köyümüzün ilk ilim ehlidir.

Erenyaka köyünde takriben 1950'li yılların sonlarına kadar hayatın seyri şöyledir diyebiliriz. O yıllar da köyde takriben 100 ila 120 aile yaşamaktadır. Yaşanılan mekanların hepsi o yöreye mahsus 'düğmeli ev' lerdir. Her ailenin tarlaları ve bahçeleri vardır. Tarlalarda buğday, akdarı, nohut üretilir ve ambarlara kaldırılır. Arazi yapısı küçük parseller şeklinde (500 – 2000 m2.arasında) aşağıdan yukarı yerleşmiş ve taş duvarlarla koruma altına alınmış bu arazilerin çevresi aynı zamanda üzüm tefeği, badem ve incir ağaçları ile bezenmiştir. Ayrıca buğday ve akdarı'ların arasına köyümüzün diliyle 'gözotu' dediğimiz (bazı yörelerde 'nazarotu' denilen) ayçiçekleri de serpiştirilir. Kışın ocak başında Erenyaka kültüründe 'kavurga' denilen ve günümüzde 'çiğdem' de dediğimiz çekirdek çıt çıt kırılarak yenilen bu ürün, ocak başında ve ateşin karşısında uzun kış gecelerin eğlencesi olurdu.

Üretilen buğday ve akdarı yarı yarıya oranlarda eşek veya katırlara denk yapılarak değirmene götürülür ve orada bir gece kalınmak suretiyle un haline gelen zahire ile birlikte köye dönülür. Köyümüzün meşhur ve en önemli gıda maddesi olarak yufkalar birkaç gün yetecek şekilde yapılır ve bir kenara kaldırılır. Köyümüzün önemli yemeklerinden biri filiz aşı dediğimiz, bulgur, mevsimine göre kurutulmuş veya taze üzüm yaprağı, kavrulmuş et ve tereyağı ile yapılan yemektir. Bilhassa kışın sık sık yapılan bu yemek lezzetli bir taamdır. Yörenin bir diğer yemeği de yapılışında ekşi erik konmasından dolayı 'ekşi tarhana' denilen ve özellikle kış aylarında yenilen, içerisinde küçük parçacıklı kemikli et ile pişirilen çorbadır.

Ayrıca Akseki yöresinin 'meşe' yaprağı ile beslenmiş oğlak ve bilhassa 'erkeç' etinin haşlaması da çok lezzetli olur. Et yemeğinin yanında ev yapımı sirke de kaşıklanır.

Akseki yöresine mahsus incir ve pekmezin pişirilmesi ile yapılan, kışın yenebilmesi için küçük küplere basılarak bekletilen 'incir karma'sı denilen bir tür incir reçeli tatlısı da çok güzel ve lezizdir.

Her ailenin evlerinin altında 5 ila 20 arasında keçi beslenirdi. Köyün çobanı bunları her gün toplar ve dağda otlatır, tekrar köye indirirdi. Köyde yaşayanlar sütünü, yağını, yoğurdunu ve kurbanlıklarını bu besledikleri keçilerinden karşılayarak yaşamları sürdürmek yaşamlarının bir parçasıydı.

Ayrıca her ailenin olukbaşı dediğimiz ve sürekli akan soğuk suyun çıktığı bölgenin altlarında köy dilinde 'Soğanlık' adı verilen bahçeler vardır. Bu bahçelerde genellikle taze fasulye, bamya, patlıcan, biber, dometes, salatalık üretilir. Her bahçede ayva, nar ve erik ağacı da mutlaka bulunur. Üretilen sebzeler hem günlük ihtiyacı karşılar ve hem de kurutulur, kış yiyeceği olarak koruma altına alınırdı. Kurban olarak kesilen hayvanın, et ve kemikli kavurması yapılır, kilerlerde küplerin içerisine yerleştirilirdi. Kavrulduktan sonra adına 'Çiğindirik'denilen iç yağları da kışın yemeklerde kullanılmak üzere saklama kabı olarak kullanılan küplerde basılırdı.

Bütün bu işleri aile bireyleri birlikte yaparlar. Bunların haricinde erkekler yazın, Antalya, Finike, Aydın, Tire ve Ödemiş taraflarına çalışmaya giderler. Her ne kadar köy kültüründe 'çapaya gidiyoruz' denilse de yapılan iş tarım işçiliğidir. Gidilen yerlerde takriben 40-50 gün arasında çalışılır ve o günün parasıyla 300-500 TL. arasında para kazanılır. Bu elde edilen gelir ile bir yıla yakın ihtiyaçlar giderilmeye çalışılır. 1955'li yıllara kadar devam eden bu çalışma sistemi daha sonraları yerini ticarete bırakmıştır.

Benim çocukluğum da ve benden önce ilkokulda birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar bütün öğrenciler derslerini birlikte okur ve öğrenirlerdi. Bütün bu öğrenciler bir öğretmen tarafından eğitilirlerdi.

Köyümüzde ilk defa okul açılırken köyün eğitmeni tarafından söylenmiş bir nutku Doç. Dr. Mustafa Özcan'ın Osmanlıcaaslından a b c harflerine dönüştürülen bir belge, hem köyümüzde okul açılırkenki sosyal yapıyı yansıtması bakımından hem okulun açılış tarihi bakımından önemli bir belgedir.

Belge şudur:

'Aziz Köylülerimiz,

Bugün sizin ve bizim arzularımıza erdiğimiz gündür. İşte bizim köyde de bugünden sonra okul vardır; adam olacak yer vardır. Sizin ve bizim okulsuzluk acısını çoktan beri çekmekte olduğumuz bellidir. Komşu köy çocukları insanlık yoluna bizden evvel girdiler, yürüyorlar.

Okullar açılalı hayli değişiklikler oldu. Biz bunları görüp imreniyoruz. Artık tasalanmayın, bizim köy de bu nurlanmak çağına girmiş bulunuyor.

Okulumuzun yeni kuruluşunda size ve bize düşen himmetler ve gayretler vardır. Evvela çocuklarımıza bu senelik bir yer bulmak sıra, masa, karatahta gibi zaruri eksiklerdi; bunlar sizin himmetiniz ve muhtar heyetinin gayreti ile hazırlanmış bulunmaktadır. Daha daha ne eksiklerimiz vardır?

Birincisi bu yıl içinde plana uygun hakiki bir mektep yapılmasını ve bu yavruların gelecek yıl yeni mektepte okumasını gayret ve himmetinizden bekliyoruz.

İkinci bir mesele, bu yuvaya çocuk teminidir. Devletin bu babta bize vermiş olduğu kanun talimatnamesi vardır. Buna göre 9-13 yaşındaki kız ve erkek bütün çocuklarımızı okula alacağız. Yaş ölçümüz, nüfus kaydımız olacaktır. Bu yaştaki çocuklarını her aile başına okula devam ettirmeleri mecburidir. Bazı göndermeyenlere hükümet ceza verecektir ve zorla göndertecektir. Bizim köyde bu adamlık yuvasına çocuğunu göndermeyecek kadar kimselerimiz yoktur sanıyorum.Okulumuz yarım gün ders yapacaktır. Yani bir gündüzün yarısında çocuk kendisi için gereken faydalı işlerine çalışacak, diğer yarısında ana babasına kalacaktır.

Ben de bana düşen ödevleri seve seve yaparken hepinizden himmet ve yardım umarım ve rica ederim.

Köylüyü kalkındırmaya baş ve onları yanına koymuş olan ve bizi bu günlere kavuşturmuş olan cumhuriyet hükümetimize şükran borçlarımızı analım.

Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!

Yaşasın Türk milleti!

Yaşasın köyümüz halkı!

Eğitmen Mustafa Aslan'

Görüldüğü üzere maalesef yapılan konuşmanın ayı, yılı, günü belli değil. Ancak eğitmenin tayin edildiğini bildiren aşağıdaki belge bu tarih için bir ipucudur. Belge şudur:

T.C. 1.12.1941

Antalya Vilayeti

Akseki Maarif Memurluğu

Sayı: 446

Eğitmen Mustafa Aslan

Viranyaka

Vilayetin 26.11.1941 tarih ve 6774 sayılı emri telgrafileri ile Viranyaka köyü eğitmenliğine tayin edilmiş olduğunuzdan vazifeye mübaşeretle talebe mevcudunun hemen bildirilmesini dilerim.

(Paraf imzası) Kaymakam

(İmza)

Ayrıca burada şu iki hatırayı söylemeden geçemeyeceğim.

Birincisi 1940'lı yıllarda okulda öğrenim gören kızların başındaki örtüler öğretmen tarafından başlarından alınmış. Belki bu öğrenciler içerisinde annemin de olma ihtimalini yüksek görüyorum. Bunu duyan anne dedem Dursun Mutlu öğretmene sert çıkışlar yapmış.

Bir diğer konuşulan mesele de şudur: İlkokuldan sonra Aksu öğretmen okulunda eğitim gören köyümüzün gençlerinden biri, namaz kılan annesinin başındaki örtüyü çekip alan öğretmen adayları olduğudur. Bu durum, Köy Enstitü'lerinde görev alanlar arasında 'İslam' dininin toplumun yaşamında yer almasını istemeyenlerin var olduğunu, hatta modernleşmenin başlangıcı sayılan 'Tanzimat'a kadar dayanmış olabileceğini gösteriyor. Yani başörtüsü meselesi son otuz kırk yılın meselesi olmadığı, son ikiyüz yıl içerisinde yavaş yavaş bu noktalara geldiğidir. İnşaallah toplumumuzun gündeminden çıkarak bir daha tartışma konusu yapılmamasını, kardeşliğin pekiştirilmesini ve geleceğe daha emin adımlarla yürünmesini sağlaması için, TBMM'nin bu konuyu bugünlerde çözüme kavuşturacağı inancını taşıyorum.

Burada şu hususa da değinmeden edemiyorum. 1998 yılında yaşanan Post Modern darbesinde kullanılan argümanlar arasında, başörtüsü, gericilik, dini liderlere Başbakanlık'ta yemek verilmesi ve diğer birçok bahane işin sansasyonunu artırmaya ve toplumu canlı tutmaya yönelik bahaneler olduğunu düşünüyorum.

Madalyonun görünmeyen yüzünde, insanlarımızın derinden takip edemediği ve Türkiye'de her zaman hareket halinde olan 'Faiz Lobi'sinin olduğuna inanıyorum. Zira 1997 bütçesinden 'faize' aktarılan miktar, bütçe gelirlerinin %38,5 oranındaydı. 1998 yılı bütçesinde 'Para Havuzu' gibi bazı tedbirler alınarak, bütçedeki faiz giderlerinin oranı %27'ye çekilmişti. İki bütçe arasındaki %11,5'luk fark. 2023 bütçesine oranlandığı zaman beş yüz milyar TL.'nın üstünde bir rakam olduğunu görüyoruz.

Tekrar Erenyaka köyümüze denecek olursak, ilkokulun ilk iki senesini köyde okudum. Köyümüzde aileler su ihtiyaçlarını aşağı mahallede bulunan ve sürekli akan, 'aşağı oluk' dediğimiz yerden temin ederlerdi. Bütün evlerin merdiven başlarında mutlaka su taşımada kullanılan 'güğüm'lerin konulduğu bir bölme olurdu. Köyün merkezinde oturan aileler için aşağı oluktan suyu taşımak çok zor bir işti.

Demokrat Parti iktidar olunca 1954 yılında 'Asar ardı' dediğimiz mevkiden köyün içinde belirli bölgelere sürekli akan çeşmeler vasıtası ile su getirildi. Su yer altından beton künkler içerisinde getirileceği için köy meydanına künk yapılan tezgahlar kuruldu. Yapılan beton künkler ihtiyaç duyulan yerlere omuzlarda ve eşeklere yüklenilerek götürülürdü. Yedi yaşında ilkokul ikinci sınıfa giden bir çocuk olarak bu künklerden taşıdığımı çok iyi hatırlıyorum.

Ayrıca bu künkleri imal edenlere evlerden yemek getirilirdi. Rahmetli annemin yapıp gönderdiği yemeklerin kalaylı tabakları, yıkamaya ihtiyaç olmayacak şekilde bitirilerek geri gelirdi.

O zamanlar elektrik de yok. İdare lambaları ve gaz lambaları ile aydınlanılır. Kışın ev ziyaretlerinde gazlı fenerler kullanılırdı.

Erenyaka köyünden çıkarak bu bölgelere gelerek ilk yolu açanın dedem Ali Acar ile kardeşi Ömer Acar'ın olduğunu düşünüyorum. Dedem Önce Tire'ye ve hemen akabinde Aydın'a gelmiş ve yerleşmiştir. Tire'de tarım işçiliği yapan rahmetli dedem Aydın'a gelince önce hamallık yapmıştır. Bir yıl içinde ip ve urgan ticaretine başlamıştır Birkaç yıl içerisinde de bölgenin tanınmış bir tüccarı olmuştur. Bu arada 1930'lu yıllarda büyük amcamız bu bölgede trafik kazasında hayata veda etmiştir. Mezarının nerede olduğunu bile bilmiyoruz.

Şimdi böyle bir köyde doğmuş, hatırı sayılır sayıda ve çok farklı alanlarda ihtisaslaşarak ülkemizin çeşitli yörelerine dağılmış kıymetli ve yetişmiş insanlarımızdan bahsetmek isterim.

Öncelikle bu isimler içerisinde öne çıkan ve Türkiye'nin gündeminde çok önemli bir yeri olan Mehmet Gürcan Karakaş'tan bahsetmek isterim.

Mehmet Gürcan Karakaş;

Erenyaka köyünde doğmuş, Karacagil sülalesine mensup bir kardeşimizdir. Babası E.Öğretmen Ziya Karakaş ile annesi aynı köyün Ağaoğlu ailesine mensup Nuriye Hanımdır. Sayın Karakaş ilk, orta ve lise tahsilinden sonra ODTÜ Makine mühendisliğinden mezun olunca Aselsan'da tasarım mühendisi olarak iş hayatına başlamıştır. 1990 yılında Bosch Türkiye'ye geçen Karakaş, 1997'de Bosch Türkiye'nin satış direktörü oldu. 2004'te de Bosch Türkiye'nin başına geçti. 600 milyon avroluk yatırıma, ürün geliştirme ile büyütülmesi ve satış ağının yeniden şekillendirilmesine liderlik etti. Karakaş yönetiminde 9 bin 600 çalışanlı Bosch Türkiye, senelik 1,5 milyar avroluk ciroya ulaştı. 2007 yılında Bosch Küresel'de kıdemli 1.Başkan yardımcısı olarak atanan Karakaş, grubun en karlı iş birimi Otomotiv Satış Sonrası Hizmetleri'nde tüm dünya için satış ve pazarlama sorumlusu olan Karakaş, Bosch Car Service'i yeniden yapılandırarak şirketin veriminin önemli derecede artırılmasına liderlik etti.

Karakaş, yeni görevinden önce Bosch'un stratejik ve önemli kollarından olan 18 bin çalışanlı ve 4 milyar avro cirolu Elektrikli Tahrik Sistemleri'nde icra kurulu üyeliği, satış ve pazarlama iş birimi sorumluluğunu üstlendi.

Sayın Karakaş ile 2005 veya 2006 yılında Ankara'da tanışmıştım. Ayrıca takriben 1780-1800 yılları arasında doğmuş atamız Hacı Mustafa'nın kızlarından bir tanesi Karaca sülalesine gelin gitmesi ile de 5.kuşaktan bir akrabalık bağımız vardır.

Şahsen yakından tanıdığım TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, yerli otomobil TOGG için CEO olarak ailesini, babasını ve amcasını yakından tanıdığım için çok isabetli bir karar aldığını ve bu yatırım başarılı bir şekilde sonuçlanır diye düşündüğümü, bu düşüncelerimi de çeşitli mahfillerde de söylemiştim.

Köyümüzde doğan ve yetişen diğer başarılı insanlarımıza gelince;

Prof.Dr.Halil İbrahim KARAKAŞ:

1952 yılında ilkokula beraber girdiğimiz Halil İbrahim Bey ilkokuldan sonra, Antalya Aksu Öğretmen Okulu, daha sonra Ankara Yüksek öğretmen okulu, arkasından çok başarılı bir sınavdan sonra ODTÜ matematik bölümüne kayıt yaptırmış ve aynı üniversiteden mezun olmuştur. Mezuniyetinin arkasından büyük matematikçimiz ve bilim insanımız Ordinaryüs Prof.Dr. Cahit ARF'ın asistanı olmuştur.

ODTÜ,nde, Ürdün Üniversitelerinde ve Akdeniz üniversitesinde görev yapmıştır. Emekli olduktan sonra Başkent üniversitesinde çalışmalarını sürdürmektedir. Matematik dalında öğrencilerini yetiştirmeye devam etmektedir. Kendisinin mesleği olan Matematik alanında birçok çalışmaları ve makaleleri bulunmaktadır.

Prof.Dr.Mustafa Serdar KARARAŞ: H.İbrahim Karakaş'ın oğlu. Gürcan Beyin Kuzeni.

ODTÜMühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliğinden mezun olan M.Serdar Karakaş, ODTÜ'nde YüksekLisansını tamamladıktan sonra Araştırma Görevlisi olarak akademik hayata dahil olmuştur. Doktora eğitimini tamamladıktan sonra, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesinde Yrd.Doçent unvanını almıştır. Yrd.Doçent olarak Çankaya Üniversitesinde çalışmalarına devam etmiştir. Selçuk Üniversitesinde Doçent olmuştur. Daha sonra Konya Teknik Üniversitesinde Profesör unvanını almıştır.

Mesleği ile ilgili çok sayıda araştırmaları vardır. Çok çeşitli dergilerde makaleleri yayınlanmıştır. Halen Konya Teknik üniversitesinde öğretim üyesi olarak görevinin başındadır.

Doç.Dr.Barçın KARAKAŞ: H.İbrahim Karakaş'ın kızı. Gürcan Beyin Kuzeni.

Barçın Karakaş Budak, Ege üniversitesi Gıda Mühendisliği mezunu olup, yüksek lisansını ODTÜ Gıda Mühendisliği Ana Bilim Dalında tamamlamıştır. Bir müddet özel sektörde yönetici olarak çalışmıştır. Daha sonra Akdeniz Üniversitesine başvurmuş, başarılı bir şekilde sınavlardan geçerek akademik hayata dahil olmuştur. Doktorasını Akdeniz üniversitesinde gerçekleştiren ilim kadını Karakaş, doçent unvanını aynı üniversite elde etmiştir. Bayan Karakaş Budak, yurt içinde ve yurtdışında araştırma çalışmaları yaptığı gibi, mesleki ve diğer çeşitli dergilerde çok sayıda makaleleri yayınlanmıştır. Kongre ve Sempozyum bildiri kitaplarında yer almış hatırı sayılır miktarda yayınları bulunmaktadır. Yanılmıyorsam patentini aldığı bir ilmi çalışması da vardır. Halen yönetmekte olduğu tezleri olduğu gibi, Akdeniz Üniversitesi Gıda Mühendisliğinde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Doç.Dr.Mustafa ÖZCAN;

Mustafa Özcan Bey,1943 yılında Erenyaka köyünde doğmuş, ilkokulu köyünde okumuştur. İlkokulu bitirdikten sonra Tire'de T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Kur'an Kursunda hafızlığını tamamlamıştır. Bir dönem fahri vaizlikten sonra askerlik görevini yerine getirmiştir.

Askerlik görevini de tamamladıktan sonra Bayındır Kuran Kursu Öğretmenliğine atanmıştır. Bu arada İmam Hatip Lisesini dışarıdan sınavlara girerek bir iki yıl gibi kısa bir süre içerisinde bitirmiştir. Daha sonra İzmir İslam Enstitüsüne girmiş ve buradan başarı ile mezun olmuştur.

Mustafa Özcan, İslam enstitüsünü bitirdiği yıl açılan İstanbul Haseki İhtisas Eğitim Merkezi'nin ilk dönem öğrencilerinden biri olarak yüksek lisansını da tamamlamıştır. Mezuniyetinden sonra aynı merkezde öğretim üyeliği görevini de üstlenmiştir. Öğretim üyeliği sürerken Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Belçika'da İslam Kültür Merkezine T.C.'ni temsilen atanmıştır.

Sayın Özcan ile dayı hala çocukları sayılırız. Mustafa Bey'in dört kuşak öncesi dedesi müderris Mehmet Efendi'dir. Köyümüzde cumhuriyet öncesinde faaliyetini sürdüren Medresede hocalık yapmıştır. 1901 tarihinde bu medresede 55 adet öğrenci vardır. Köyümüzdeki medresede okuyup 'Kadı' (Hakim) olarak görev yapanlarda olmuştur. Bu konuda (Sadık Albayrak, 'Son devir Osmanlı uleması: ilmiye ricalinin teracim-i ahvali'. 3/68. Adlı kaynakta bilgi vardır.)

Dr. Özcan Belçika'dan döndükten sonra T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Antalya Haseki Eğitim Merkezinde görev almış ve oradan emekli olmuştur. Rotterdam İ. U. R Roterdam İslam üniversitesinden teklif gelmesi üzerine aynı üniversiteye bağlı Enstitünün Müdürlüğünü üstlenmiştir. Bu görevdeyken Brüksel'de başlamış olduğu ve hocasının hastalığı sebebiyle yarıda kalan Arapça olarak kaleme alınmış olan doktora tezini tamamlayarak Dr. Ünvanını kazanmıştır. Rotterdam'da yaptığı özgün çalışmalar üzerine üniversite kendisine Doçentlik unvanını vermiştir. Sayın Özcan 'ileri' seviyede Arapça bildiği gibi başta İngilizce, Fransızca ve Farsça olmak üzere birkaç dil bilmektedir.

Sayın Özcan bu arada çeviriler yaparak ülkemize ellinin üzerinde özgün eserler kazandırmıştır. Halen Antalya'da çevirilerinin yanında konferanslar vererek, radyo ve TV programlarında bilgisini insanlarla paylaşmak amacıyla konuşmacı olarak hizmet vermektedir.

İki oğlu vardır. Büyük oğlu Mehmet Fatih Makine Mühendisidir. Yurtiçinde ve yurtdışında mesleki çalışmalar yapmıştır. Diğer oğlu Osman Zeki hukuk ve ilahiyat mezunudur. Yeni kurulan Huder'in Antalya başkanı ve aynı kuruluşun genel merkez yönetiminde de görev yapmaktadır.

Dr.Öğretim Üyesi Tuba ÜNSAL ÖZGÜVENÇ;

Tuba hanımefendi; Mustafa Özcan ile de aynı soya dayanan bir ilim kadını ve akrabamız olan hemşehrimizdir.. Lisans ve yüksek lisansını Niğde Ömer Halisdemir üniversitesinde tamamlamış olup, doktorasını da İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesinde yapmıştır. Doktora sonrası araştırma çalışmaları için ABD'ne gitmiş, orada önemli çalışmalar yaparak tecrübeler edinmiştir. Kendisi halen İstanbul Üniversitesinde görevli öğretim üyesidir.

Birçok tez çalışmaları yapmış ve yapmakta olan Dr.Tuba Ünsal Özgüvenç, önümüzdeki aylarda Doçentlik unvanını alacaktır. Bayan Özgüvenç'in çeşitli uluslararası akademik dergilerde çok sayıda makaleleri yayınlanmıştır.

Prof.Dr Hasan ÖZÇELİK;

Köyümüzün Hamzaoğlu ailesinden Prof.Dr.Hasan Özçelik Isparta Süleyman Demirel Üniversitesinde öğretim üyesidir. Kendisi aynı zamanda şair bir hemşehrimizdir

Araştırma görevlisi olarak Ege Üniversitesi'nde akademik hayatı başladığında, doktora tezini proje olarak Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma Fonu'na sunar ve 011 numaralı, 'Van Yöresi Endemikleri' projesini yürütür. Hasan beyin botanik alanında çok sayıda araştırmaları olduğu gibi, bu alanda keşifleri de vardır.

Ülkemizin gelişmesi kalkınmasını engellemek isteyen ülkelerin çeşitli yönlerden saldırılarına tepki olarak duygularını anlatmak için din, vatan, millet ve milliyetçilik değerleri üzerinden 2018 yılında şiirler yazmaya başlar. Bu durum daha sonra Türkiye Bitkilerini şiirle anlatmaya dönüşür. İlgili eserler antoloji com.da Hasan Özçelik 2 şiirleri adı altında yayınlanmaktadır.

Prof.Dr.Hasan Özçelik'in Oğlu Dr.Öğr.Üyesi Mehmet Sait ÖZÇELİK;

Dr.Özçelik; İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği bölümünden mezun olarak lisansını tamamlamıştır. Yüksek Lisans ve Doktorasını İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde yapmıştır. Birçok tez ve araştırmaları vardır. Akademik ve diğer dergilerde makaleleri yayınlanmış çok sayıda makalesi bulunmaktadır. Halen Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Orman Mühendisliği Fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Dr. Muhammed Mustafa ÖZÇELİK;

Prof.Dr.Hasan Özçelik'in diğer oğlu Dr.Muhammed Mustafa Özçelik ve değerli eşi Arş.Gör.Ayşe Özçelik hanımefendi de birer akademisyen olarak çalışmalarını sürdürmektedirler.

Prof.Dr. Ayşe OĞUZ ÜNVER

Bir başka ilim kadını Ayşe Oğuz Ünver'de köyümüzün Hatıboğulları sülalesinden Rahmetli Abdullah Oğuz'un kızıdır. Lisans ve yüksek lisansını Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesinde tamamlamıştır. Yüksek lisans eğitiminden sonra devlet okullarında üç yıl öğretmenlik yaparak deneyim kazanmıştır. Bu arada kazanmış olduğu devlet bursu ile ABD Ohio State Üniversitesinde Bilim / Fen Eğitimi alanında ikinci yüksek lisansını ve doktorasını tamamlamıştır. Dr.Oğuz Ünver, 7. Çerçeve Programı kapsamında yer alan Pri-Sci-Net Projesinin paydaşlarından olduğu gibi, 2013 yılında MSKÜ bünyesinde kurulan Bilim Eğitimi Uygulama Merkezi (MUBEM) kurucu müdürlüğünü üstlenmiş ve halen merkez müdürlüğünü yürütmektedir.

Dr.Oğuz Ünver, MUBEM kapsamında her yıl TUBİTAK destekli doğa bilim kampları ve projeleri, çok sayıda bilim şenliği ve öğretmen eğitimleri gibi pek çok bilimsel faaliyette uzmanlık, danışmanlık ve yürütücülük görevlerini üstlenmektedir. Bu arada 2021- 2024 yıllarını kapsayın TUBİTAK projesi olan 'Hizmet İçi Öğretmen Eğitiminde Bilimsel Sorgulama Destekli Çevrim İçi Mentorluk (e-skaffolding) Modelinin Tasarlanması ve Etkinliğinin Değerlendirilmesi' başlıklı projenin yürütücülüğünü sürdürmektedir. Bütün bunların yanı sıra TÜBA Bilim Eğitimi Çalışma Grubu üyesidir. Dr.Oğuz Ünver'in temel fen kavramlarının öğretimi için bilimsel sorgulama çerçevesinde etkinlik geliştirme, STEM eğitimi, eğitimde dijital dönüşüm ve öğretmen eğitimi üzerine akademik çalışmaları bulunmaktadır. Evlidir ve Karya isimli bir kızı vardır.

Kemaloğlu Ailesinden Dr.Mehmet Kemaloğlu;

Halen ailenin büyüğü olan Dr.Kemaloğlu, Erenyaka doğumlu olup, 1977 yılında Çukurova Üniversitesi Tıp fakültesinden mezun olmuştur. Akseki Hükümet Tabipliği, Kara Kuvvetleri Havacılık Okulu doktorluğu görevlerinin akabinde Korkuteli Sağlık Merkezinde mesleğine devam etmiştir.

Daha sonra serbest hekimlik yapmaya başlayan Dr.Kemaloğlu, kendi ismini verdiği polikliniğinde doktorluk hizmetini sürdürmektedir.

Doç.Dr.Candan KEMALOĞLU AYKURT;

Dr.Mehmet Kemaloğlu'nun kızı olan Candanhanım, Hacettepe Üniversitesi Almanca biyoloji mezunudur. Aynı üniversitenin Fen Fakültesinde yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Daha sonra Akdeniz Üniversitesindeki doktora eğitimini başarı ile sonuçlandırmıştır. Sırasıyla Yrd.Doçent unvanını almış ve halen Fen Fakültesinde Doçent olarak görev yapmaktadır. Önümüzdeki günlerde profesörlük kadrosunu elde edecektir.

Doç.Dr.Bayan Kemaloğlu Aykurt; bizzat yaptığı arazi çalışmalarında bulduğu bir çiçeğe isim verme hakkını kazanmıştır. Bulmuş olduğu bu çiçeğe annesinin adını vermiştir. Çiçeğin Adı 'OmphalodesNedimea' dır. Dünya botanik literatürüne bu isimle girmiştir. Ayrıca Türkiye'deki göl bitkilerini araştırmıştır. Halen öğretim üyeliğini sürdürmektedir.

Doç.Dr.Cemal KEMALOĞLU;

Ankara üniversitesi tıp fakültesinden mezun olmuştur. Mezuniyetinin akabinde mecburi hizmetini Manisa Turgutlu'da tamamlamıştır. Dr.Kemaloğlu Akdeniz Üniversitesi Kalp Damar Cerrahisi bölümünü kazanarak asistanlığına başlamıştır. Yedi yıl süren ihtisas eğitiminden sonra hocalarının isteği ve talebi doğrultusunda aynı üniversitede yardımcı doçent olarak çalışmasına devam etmiştir. Dört yıl sonra doçent olmuş ve halen Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğretim üyesi olarak hizmetini sürdürmektedir.

Bu arada Erenyaka köyünden siyaset ile uğraşanlar da yetişmiştir.

Bunlardan bir tanesi Hamzaoğlu sülalesinden Hacı Mustafa Eryiğit'in torunu Sıtkı İçelli'dir.

Sıtkı İçelli; İlk, orta ve lise eğitiminden sonra Ankara Siyasal BilgilerFakültesinden (Mülkiye) mezun olmuştur. Dedesi, anne babası İzmir Tire'de ikamet etmesi yönü ile, üniversite eğitiminden sonra Tire'ye dönmüş ve iş hayatına burada başlamıştır. Bu arada aldığı eğitimi de dikkate almış olacak ki siyasetle ilgilenmiştir.

Siyasetle olan ilgisi sayın İçelli'yi bir dönem Tire Belediye Başkanlığı yapmasına vesile olmuştur.